Advert
CESUR A–ĞRETMENELERE iHTiYACIMIZ VAR

CESUR A–ĞRETMENELERE iHTiYACIMIZ VAR

Bu içerik 6403 kez okundu.
Kimsecikler yokken girdi müdürün odasına. Kimsenin kendisini görmediğinden emin olduktan sonra, hal hatır faslını hızla atlayıp konuya girdi: “Vallahi müdür bey, ne kadar çok çalışıyorsunuz, keşke herkes sizin gibi düşünse şu okulu ama nerde, geçenlerde öğretmenler odasında haddini bilmezler atıp tutuyordu arkanızdan…”
Her okulda rastlayabileceğimiz bu manzara hiç yabancı gelmemiştir, değil mi? Bir anlayışın tek karelik fotoğrafıdır dalkavukluk. Güce tapanların yöntemidir, erke bağlılıklarını ispiyonculukla pekiştirmek. Hele bir de amir konumundaki yönetici bu yaklaşımı ödüllendirecek tavır ve davranışlarda bulunuyorsa önü açılır bu adi yaklaşımın. Bir başkasını kötüleyerek "ben iyiyim" denilebileceğini düşünenlerin sayısı artıyor bu sistemde.
Devlet okulunda çiçeği burnunda öğretmenken deli gibi çalışırdım, kendi sınıfımın işi biter okulda yapılacak tüm işleri de üstüme alırdım. Okulda farklı etkinlikler düzenler, öğrencilerin okul sonrası verimli zaman geçirmelerini sağlamaya çalışırdım. Birisi istedi diye değil, öğrencileri farklı alanlarla tanıştırabilmek için yapardım tüm bunları. Çalıştığım okulda katıldığımız yarışmalarda, turnuvalarda ödüller almaya başladık. Uzatmayayım, başka bir okuldan arkadaşım sordu, “Aylıkla ödüllendirme aldın değil mi?” Bunu ilk kez duymuştum, meğer okul müdürü birini önerirmiş, o kişi de ödül olarak (yılda bir kez) bir maaş ikramiye alırmış. Neyse sizin de tahmin edeceğiniz gibi bu ödül tabi ki müdürün odasından çıkmayanlardan birine gitmişti. Para mı konu? Tabi ki hayır, hak etmeyenlerin, emek vermeyenlerin söz sahibi olmasına katlanamamak ve emek hırsızlığına dayanamamak. Hani diyorlar ya, “Mesleğin ilk yıllarında biz de idealisttik” diye, o idealizm, bu sistemde ne kadar yaşatılır ki?
Ne yazık ki eğitim alanında da sistem döngüsü böyle işliyor. Ne kadar yüksek sesle “kralım çok yaşa” diyorsan, ne kadar çok kralı övüyorsan merdivenlerden o kadar hızlı çıkıyorsun. Devlet okullarında yönetici olmak isteyenler için yapılan sınav sonrası mülakat sonuçlarına ve sendika isimlerine bakarak da bu sistemi çözebilirsiniz. Yönetim odasına kuş uçuranların, yöneticinin peşinden ayrılmayanların hızlı yükselişleri kimseyi şaşırtmaz.
DiKKAT!
Bu sevmediğiniz düzende az gibi görünen çok şey yapabilirsiniz. Pusulanız hiç şaşmıyor ve yönü öğrenci yararını gösteriyorsa, “kral çıplak” demeniz gerekiyor. Okulda alınacak anlamsız kararlarda “bu yanlış” demeniz gerekiyor. Evet, biliyorum, bazen yel değirmenlerine karşı yapayalnız kaldığınızı hissetseniz de karşı çıkmanız gerekiyor. Bu karşı çıkma konusu basit ve kendi işine gelmeyene karşı çıkarak cengaverlik yapmak değil, çocuk yararına hareket etmek. ikisi farklı mı? Kesinlikle. Okullardaki kimi öğretmenler itiraz ederler, ses çıkarırlar, muhalif gibi görünürler ama biraz dikkat ettiğinizde bu muhalefetin sadece kendi konforları için olduğunu görebilirsiniz. Karşı çıkış kuru gürültü şeklinde olmamalı, nedenleri olmalı. “Bu etkinliğe okul olarak katılmayalım çünkü çocuklar dört saat ayakta kalacaklar, seviyelerinin üstünde bir konuşma dinleyecekler, eğlenmeyecek ve sıkılacaklar” gibi. Karşı çıkışların çocuk yararına olması ve yerine başka bir şeyler konması gerekiyor.
Bu ülkenin SORGULAYAN-ELEŞTiREN-iLKELi öğrencileri olmasını istiyorsak, buna gönülden inanıyorsak okullarımızın sorgulayan, eleştiren, ilkeli öğretmenlerini desteklemeliyiz. Çocuk özgünlüğünü konuşuyorsak öğretmen özgünlüğünü de konuşmalıyız. Çocukların serbest kıyafetle gelebildiği okullarda öğretmenlerin neden serbest kıyafet giyemediklerini ya da öğretmenlerin serbest kıyafetle geldiği okullara (devlet okulları) öğrencilerin neden serbest kıyafetle gelemediğini sormalıyız. SES ÇIKARAN öğrenciyi değerli görüyorsak, öncelikle ses çıkaran öğretmenin değerini fark etmeliyiz. Okul öğretmenler odasında yükselen anlamlı sesleri, anlamsız eslere yeğlemeliyiz.
Kimi özel okullarda öğretmenlere, ‘kuruma bağlı olmak’ kalıbı içinde ses çıkarmamaları öğütlenir. Zaman içinde saygı kavramı, biat kavramına evrilir. Sistem içinde, “Sana mı düştü konuşmak; boşver aman ne gerek var; yıllardır böyle, bunu sen mi değiştireceksin; sen böyle konuş seneye sözleşme yenilemezlerse görürsün; tek başına sen mi mücadele edeceksin” şeklindeki söylemlerle mahalle baskısı şeklinde “öğretmenler odası baskısı” hissedilir. Bu süreçlerden geçen öğretmenler belirli bir süre sonra gördükleri yanlışlara ses çıkarmaz hale gelebilirler. Örneğin bir özel okul on yıllar boyunca “ilkeli” kavramını kullanıp bir gecede öğretmen çocukları burs oranını yarıya indirebilir ve öğretmenlerin bu durumda okula bağlı kalarak susmalarını isteyebilir. Kapitalist düzenin ilkeli olabileceğine inanarak ilk yanlışı yapan öğretmenler de kurum sevgisi ile bu yanlışı normal görebilir.
Bir filmde, “Hiç kimse CESUR doğmaz, bize cesur olmak için fırsatlar tanınır” cümlesi geçiyordu.  Bazıları bu fırsatları değerlendirir ve cesaret gösterir. Bazıları da cesaret adımını atamazlar.
Şimdi okullar açılıyor, öğretmen seminer dönemleri başladı. Çocuklar adına kararlar alınan dönemlerdeyiz. Bu güzel ülkenin güzel çocuklarının cesur öğretmenlere ihtiyacı var. Küçük adımlar bazen düşünüldüğünden daha büyüktür.
-M.Ataman
DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİRX
Çermik'te kaybolan genç için aramalar devam ediyor
Çermik'te kaybolan genç için aramalar devam ediyor
Sigara içmek için çıktığı pencereden düşüp öldü
Sigara içmek için çıktığı pencereden düşüp öldü