Bu savaş, operasyoncular ve diyalogcular arasında. Operasyonculara şunu demeden geçemeyeceğim; bu ülkede savaşın sürmesinden yana kim varsa, katil kuşkusuz odur.
Malumunuz MiT yasası haftalar önce Meclis’ten geçti. Bu konu halen siyasetin tartışma konusu. Muhalefet haftalardır yasayı tartışıyor ve eleştiriyor. CHP her zaman ki gibi arka bahçesi olarak gördüğü Anayasa Mahkemesine yasanın iptali için başvurdu. Yasa çıkmasına rağmen ülkenin ve siyasetin tartıştığı MiT konusuna, Başbakan Erdoğan el koymadığı takdirde bu mücadele çok kötü noktalara gidebilir. Geçmişte bunun örneklerini gördük. En bariz örnek vermek gerekirse Merhum Özal ve Eşref Bitlis.. Özal için ölüm nedeni her ne kadar kalp krizi, Eşref paşa için de kaza denilse de toplumun büyük bir kesimi bunun doğru olmadığını devlet içindeki hesaplaşmanın sonucunu yaşamlarına kast edildiği bir gerçektir.
Aslında operasyoncular ve diyalogcuların ortak noktaları da var. Oda öldürmekle, operasyonla Kürt sorununun çözümünün mümkün olmadığı tezidir. Son 30 yıl başta olmak üzere, Cumhuriyet tarihi boyunca bu yöntemin denendiğini, ancak sorunu kangren haline getirmekten öte bir işe yaramadığı görüşü hakim oldu. Başbakan da bu düşüncede olmalı ki, Oslo sürecini başlattı. Aslında operasyoncularda bu fikirde ama, Erdoğan’a karşı bunu kullanmaya kalkıştılar. Yani kısacası gelinen noktaya baktığımızda iki tezi savunanlar arasında bir savaş çıkmış durumda. Sorguya çağrılan Hakan Fidan değil, onun şahsında Türkiye'nin Kürt sorununu diyalog yoluyla çözmek isteyen iradedir. Ve onun arkasındaki Recep Tayyip Erdoğan teminatıdır. Hakan Fidan, Başbakan Erdoğan'ın en çok güvendiği bürokrat. Müsteşar yardımcısı olarak, sivil iradeyi temsilen oturdu, Oslo'daki masaya. Burada sadece Hakan Fidan ya da Emre Taner ile Afet Güneş yargılanmıyor. Topyekun bir zihniyet hesaba çekiliyor. Kimdir o zihniyet Kürt sorununu diyalog ve demokratik yöntemlerle çözmek isteyen Başbakan Erdoğan’dır.
Başbakan son derece dikkatli olmalıdır. Askeri vesayet varlığını hep "Kürt sorunu" üzerinden dayattı. AK Parti'nin üçüncü döneminde Hrant Dink, Uludere ve Hakan Fidan olayı üzerinden yeni bir hamle yapıyor. Dikkatli olunmalı.
Diyalog sürecini başlatan irade, dünyada hiçbir şeyin kardeşlerimizin kanından, canından daha kıymetli olamayacağını ilan ederek, taşın altına kafasını koyduktan sonra herkese ‘siz de elinizi koyun’ demeye devam etmelidir. ‘Onunla görüşmem’, ‘şunu tanımam’, ‘bu konuyu hiç açmayın’, türünde yaklaşımlar son bulmalıdır.Bu sorun nasıl çözülür, ona bakacağız. Dünya nasıl çözmüş? Tabi bu bize temel izlek olamaz. Ülkemizin demografik yapısının, insan karakterimizin, yakın akrabalık (Türk-Kürt akrabalığı) bağlarının ve daha sürüyle sayılacak farklılıkları düşünerek, ama dünyadan da kopmadan bir çözüm. Şuan için tek çözüm diyalogdur. Diyalog süreci tekrar başlatılmalıdır. Bu süreç başlatılırken Başbakan Erdoğan da son derece dikkat etmelidir. içerde israil’den daha tehlikeli düşman var.