içlerinde temiz insanlarda var. Onları buradan tenzih ediyorum ama ben ‘korucular’ denildi mi daha çok suç örgütü olarak algılıyor ve değerlendiriyorum. Çünkü 13 yıllık gazetecilik hayatımda hep korucuların, kız kaçırmadan, adam öldürmeye, tecavüzden, esrar eroin kaçakçılığına kadar her türlü adli suça karışmakla gündeme geldiklerini gördüm. Koruculuk sisteminin yeniden sorgulanması hatta kaldırılması gerektiğini savunanlardanım.
Bilindiği gibi, koruculuk sistemi, 27 Eylül 1986 yılında hayata geçirildi. Turgut Özal döneminde içişleri Bakanlığı tarafından Geçici Köy Koruculuğu yönetmeliğiyle “Köy sınırı içinde herkesin ırzını, canını ve malını korumak için köy korucuları bulundurulur" amacıyla devreye sokuldu. O günden beri hep bir suç örgütü gibi gündeme geldi.
1985'te 22 ilde yürürlüğe giren köy koruculuğu, 1993 yılından itibaren 13 ilde de uygulanmaya başladı ve toplam sayı 35'e çıktı. Son 24 yılda insan öldürmeden işkenceye, kaçırmadan gaspa, silah kaçakçılığından dolandırıcılığa, ırza geçmeden köy yakmaya, köy boşaltmadan uyuşturucu madde kaçakçılığına kadar işledikleri suçlara bakıldığında 1986'dan bugüne korucuların "yasadışı olaylar" ile iç içe olduğu görülüyor.
içişleri Bakanlığı'nın 1996'da "Hizmete Özel" diye hazırladığı belgelere göre, her üç köy korucusundan birinin suç işlediği ortaya çıkmıştı. Sadece 1986 ile 1996 arasındaki 10 yıllık sürede 23 bin 222 geçici köy korucusunun görevine işledikleri çeşitli suçlar nedeniyle son verildi. Yine 1996’da Başbakan Necmettin Erbakan, MiT raporunu kaynak göstererek, "Güneydoğu’da koruculuk sistemi adeta eroin şebekeleri gibi çalışıyor" demişti. Daha sonra 2000'de ise devlet, nüfusu 92 bini bulan korucuları tasfiye etmeye başladı. Yaşı 45’i aşan korucular emekli edilmeye başlandı.
Geçici ve gönüllü köy korucuları, idari bakımdan muhtarın, mesleki bakımdan ise Jandarma Bölük Komutanının emir ve komutası altındadırlar. Peki, soruyorum, hangi korucu Muhtara biat ediyor? Aksine muhtarın üzerinde görüyor kendini.
Korucuların içinden kız kaçırmadan, adam öldürmeye, tecavüzden, esrar eroin kaçakçılığına kadar her türlü adli suça bulaşmış kişilerin çıktığı bir gerçektir. Bu kişilerin hakkında adli süreç işletilmiş olsa dahi gerek silahlı bir güce sahip olması gerekse de güvenlik bürokrasisiyle iyi ilişkileri nedeniyle ortalama bir korucunun ortalama bir vatandaşa göre daha fazla suç işleme potansiyeline sahiptir. Korucuların bir bölümünün, devletin kendilerine verdiği silahlarla işledikleri suç devletin kayıtları altındadır. Bu kadar açık ve net iken bu korucu ısrarı nedendir?
Hiç gündemde olmamasına rağmen ‘Bu yazı nerden çıktı’ diye düşünenlerde olabilir. Hemen söyleyeyim; Dün değerli dostum Av. Muhammed Akar ziyaretime geldi. Yakın geçmişte aldığı bazı davalar nedeniyle kendisini ve birçok avukatın korucular tarafından tehdit edildiğini ifade etmesi bu yazıyı yazmama zorladı.
Akar, Kürt meselesinin çözümünün ülkenin en acil meselesi haline dönüştüğünü küçük adımlar atmaya başlayarak, çözüme doğru gitmemiz gerektiğini belirtip, sonra da ilk adım olarak koruculuğun kaldırılması gerektiğini ifade etti. Akar’a göre, koruculuk sistemi, babayı, evlada, kardeşi kardeşe düşman hale getiren bir derin devlet fitnesidir. Korucular yakılan ormanların tekrar yeşermesinde çalıştırılmalıdır. Nede olsa bu ormanların yakılmasında onların da payı var.