Haberde, AK Parti'li bir hukukçu Milletvekili, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı açılım politikası ile anadilde savunma hakkındaki yasal adımın atılması şeklindeki sözlerini eleştirmiş. Bu zat-ı muhteremin, kimliği kamuoyunda merak konusu. Ama ben kim olduğunu tahmin edebiliyorum. Her kimse önemli değil, önemli olan ihanetçi olması. AK Parti’de siyaset yapan gerçek bir AK Partili, Emin Çölaşan’ın boyalı kağıt parçasına asla konuşmaz, işbirliği yapmaz hatta ve hatta partisini kötülemez. Öyle belli ki, bu zat AK Parti’nin içerisine sızmış bir ihanetçi. Genel Merkez, acilen hareke geçip bu ihanetçiyi tespit ederek ihraç etmeli.
Hem, kendisini şerefli, namuslu, iradeli olarak gören bir insan hangi mevkide olursa olsun, onun fikrine, düşüncesine ters uygulamalar yapılıyorsa, bir dakika durmaz, çeker gider. Toplum da, ‘Helal olsun, dik durdu’ yorumu ile takdir eder. Ama yok, gizli gizli kalkıp konuşmalar, ihanet içerisine girmeler, şerefli ve namuslu bir insana yakışmaz. Tabi eğer namus ve şerefi varsa...
Evet. Her gün rutin olarak sabahları arkadaşlarla gündem toplantısı yapmadan önce, gazeteleri ve sosyal medyayı takip ederim. Sosyal medyada paylaşılan ‘AK Partili vekilde açılımlara isyan etti’ başlıklı bir haber dikkatimi çekti. Hemen tıklayıp detayını okumaya başladım. Baktım ki, haberin kaynağı sözüm ona, gazete olduğunu iddia eden ve karanlık, ne olduğu belli olmayan Emin Çölaşan’ın çalıştığı boyalı kağıt parçası. Onların açılıma karşı çıkmaları son derece normal. Çünkü yıllardır bu ülkede akan kardeş kanından beslenen tipler. Ama bir AK Partili Milletvekillinin onların boyalı kağıt parçasına konuşması, emingillerle iş birliği içerisine girmesi, son derece şaşırtıcıdır. Açıkçası ben çok şaşırdım.
Emingillerin boyalı kağıt parçasında ismi açıklanmayan benim de ‘ihanetçi’ diye tanımladığım AK Parti’nin hukukçu Milletvekilinin ağzından, şu açıklamaları sizlerle paylaşayım;
“Anadilde savunma istemek, devlete başkaldırıdır. Anadilde savunma hakkı için yasa değişikliğine gerek yok. Bu talepler devlete başkaldırı, kalkışmadır. Mahkemelerde Türkçe bilmeyen bir kişi için zaten tercüman uygulaması var. Hangi davada dil bilmediği için insanlar savunma, müdafaa yapamadı? Yıllardır mahkemelerde tercüman uygulaması zaten uygulanıyor. Bazı kişiler ‘hak isteriz’ diye açlık grevine gidiyor ve bunun karşılığında yasal adım atılıyorsa, orada dikkat etmek lazım. Yasada engel olmamasına rağmen ana dilde savunma hakkı istemek devlete başkaldırı, kalkışmadır.
Ben bu konuda Başbakan’ın nasıl ikna olduğunu anlayabilmiş değilim. Çünkü Beşir Atalay’ın yanlış yönlendirdiğini düşünüyorum. Bize Habur görüntüsünü yaşatan kişi de kendisi. istişare yapıldığı zaman bu tür yanlış adımlar atılmıyor.
Şimdi açlık grevini bitirmek için bu yasal adım atılıyor. Yarın, 2 ay sonra başka bir hak iddiasıyla yeniden grev başlarsa ne isteyecekler, ne vereceğiz! Başbakanımızın da dediği gibi ‘istekleri hiç bitmiyor’. Türkiye, üç-beş kişinin isteği doğrultusunda hareket etmemelidir. Yoksa geri adım atamayacağımız noktaya götürürler.”
Evet. Bu sözlerin sahibi emingillerin boyalı kağıt parçasına konuşan AK Partili bir Milletvekilli. Belli ki, içerideki milliyetçi ve ulusalcılardan biri. Muhafazakar ve demokrat olmadığı kesin. Neymiş efendim, yasada engel olmamasına rağmen ana dilde savunma hakkı istemek devlete başkaldırıymış. Yahu buna kargalar bile güler. Devletin televizyonunda 24 saat Kürtçe yayın yapılıyor. Bu devlete bir baş kaldırı mıdır? ikincisi Başbakan’ın bu tuzağa nasıl düştüğünü anlamadığını ifade ediyor, oysa Başbakan bu düzenlemenin olacağını çok uzun zamandan beri söylüyordu. Hatta Başbakan Erdoğan önceki gün bu düzenleme ile ilgili olarak ‘Milletimize olan sözümüz vardı’ açıklamasında bulundu. Bu ihanetçi vekil Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ı da şu sözlerle suçluyor; ‘Bize Habur görüntüsünü yaşatan kişidir’
Peki bu ihanetçi vekile şunu sormak gerekmez mi? O zaman senin ne işin var orada? Adam gibi çıkıp, ‘Ben bu politikaları tasvip etmiyorum ve bu nedenle istifa ediyorum’ erdemini neden gösteremiyorsun?
Mensubu olduğun partine karşı, belden aşağı saldırıda bulunan, bu ülkenin demokratikleşmesinden yana olmayan, kan ve kargaşadan beslenen güçlerin ittifak kurduğu sözüm ona bir gazeteye, halen Milletvekilliğini yaptığın partinin politikalarını eleştirmen ve içerdeki meseleleri anlatman etik midir?
Partine, düşmanlık yapan seninde düşmanın sayılmaz mı? Partinin düşmanlarıyla işbirliği yapıyorsan, kendi partine, liderine ve o partideki dava arkadaşlarına ihanet etmiş olmuyor musun?
Bunları isminin gizli kalması şartıyla söylemen, senin korkak ve farklı beklentiler içerisinde olduğun anlamına gelmiyor mu?
Kürtçe yıllarca inkar ve reddedildi. Bu neyi çözdü? Bir insanın anadilinde savunma yapma talebini neden devlete başkaldırı olarak değerlendiriyorsunuz? Bu ülkede kardeş kanının akmasını önlemek, savaş yerine barışı getirmek istemek ne zaman başkaldırı, ne zaman ihanet olmuş?
Partinizin politikalarından rahatsız iseniz neden halen o partide kalıyorsunuz? Neden bu açıklamaları yaparken isminizin gizli tutulması şartında bulunuyorsunuz? Bunları çıkıp partinizin platformlarında neden gündeme getirmiyorsunuz? Neden Genel Başkanınızın karşısına çıkıp, ‘ben politika ve açılımlarınızı beğenmiyorum bana ters’ deyip rest çekemiyorsunuz? Bunları yapamıyorsanız o zaman sizin bir beklentiniz var demektir.
AK Parti Genel Merkezi biran önce harekete geçip, içerisindeki bu ihanet edeni tespit edip ihraç etmelidir. Aksi takdirde yatak odasının sırları dışarıya servis edilecek.