Ben sadece küçükken düştüğümde dizimin kanadığını biliyorum ve hep ağlıyordum ben. Dizimin kanaması acıtıyordu canımı ama yıllar sonra bir gidişin yüreğimden başlayıp iliklerime kadar beni acıtabileceğini tahmin etmemiştim.
Yılların özlemini bu kadar hissedebileceğimi ve bunları kalemlerle kâğıda dökebileceğimi tahmin edemezdim.
Yürekler buruk, gözler yaşlı ve umutlu, çocukların elinde bayram şekeri ve öpülmeyen nice el.
Biz kaçıncı yüzyılın kaçıncı çocuklarıyız?
Unutulan kaderler, terkedilmiş duygular ve modernleşme adı altına saklanan gizli roller.
Eskilerde yaşlıların elleri öpülür bayram harçlıkları alınırdı. Bayram ziyaretleri üç güne sığmadığı için günlerce bayramda ziyaret edilmeyen evlere telafi ziyaretine gidilirdi.
Uzaklardakilere bayram kutlama kartları, telgraflar ve hediyeler gönderilirdi. Oysa bizler büyüdük hayat bitti. Küçükken ellerini öptüğümüz şeker sokak nenelerimiz şimdilerde bizlerden uzaklarda ve bizim onlara ulaşmamız imkânsız gibi bir şey. Oysa sosyal hayatı sadece iletişim araçları içine sığdırdık. Tüm yaşantımızı sanal âleme yükledik ve hayatımızı onunla bütünleştirdik. Oysa unuttuğumuz şeylerin başında sanal âlemi elektrik kesildiği an kaybedilmemiz.
Bu haftaki köşemde sekizinci bayramımı ondan uzak yaşadığım değerli kuzenime, abime yazmak istiyorum.
Bir bayram daha geçecek sensiz ve sessiz…
Yüreğimizin acısını anlatmaya ne kelimeler yetiyor nede harfler o duyguyu oluşturabilecek bir kelime üretebiliyor.
Biliyorum üzgünüz, acı çekiyoruz en özel günlerimizde sevdiklerimizi yanımızda istiyoruz.
Ama uzak.. Çok uzak duygular var aramızda.. Adı meçhul… Adı özlem.. Adı yorgun..
Sen gittin gideli bayramlarda ezan okunmuyor.
Sen gittin gideli akrepler yelkovanı kovalamıyor.
Sen gittin gideli bu gönlüm bayram eylemiyor.
Düğünler oldu… Halaylar oldu…Küçükler gelin büyükler Dünür oldu ama hiç biri senin acını dindiremedi. Hani biz küçükken sen evde kuş besliyordun ya. Hiç kimse seni anlamıyordu. Daha yeni yeni anlıyorum seni abi.. Senii… hayvan sevgini daha yeni yeni anlıyorum…
Gözlere hapsedilmiş göz yaşları gibiyim şimdi. Ağlamak istesem bile kirpiklerim gardiyan kesilmiş.
Sana şuana kadar hiç yazmadığım için sakın kızma bana.
Kabullenemedim, Kabul edemedim. Benim insanlık kokan abimin karanlıklar da ardında olmasını kabullenemedim.
Hep inkâr ettim kendime. Uzaklaştım, Uzak düştüm Ergani’den… için de sen olmayan bir şehrin en derin köşesine sığındım, sığdırdım kendimi.
Merak etme beni, ben iyim. Artık kendi ayaklarım üstünde çok rahat durabiliyorum. Biliyor musun artık anne peşinden ağlayan çocuk yok. Ben büyüdüm.. Büyüdükçe suskunlaştım içime çekildim..
Aslında diğerlerine göre biraz daha azdı içimdeki acı, farklı yerlerdeydik. Gurbet ikimiz içinde aynı anlamı taşıyordu. Seninle birlikte yok olduk bu şehirden ve tekrar seninle birlikte geri döneceğiz.
Ve arkandan gurur duyabileceğin onurlu bir eşin ve dünyanın en tatlı iki çocuğun bizlere emanet.
Sen sadece mutlu ol…. Mutluluğun en duygulu olanını yaşa…
Bayramını kutlamak istemiyorum aslında. Çünkü bu bayram benim bayramım değil. Ben sevdiklerimden uzak bayram kutlamak istemiyorum.
Bayramlar sevenlerin sevdikleriyle bir araya geldikleri özel günlerdir. Benim sevenlerim yanımda ama sol yanım çok ama çok uzaklarımda… o yüzden bayramlar haram… .
Ben artık bayram elbiselerim ve bayramlık ayakkabılarımı başucuma koyup geceden beklemiyorum bayram namazını. Çünkü ben Edatı olmayan bir Cümlenin bilmem hangi kelimesinin arkasına sığdırılmış üç noktasıyım… Anlatılacaklar anlatılamaz… Çünkü duygular müebbet yemişse gardiyan sadece bağırabilir….