Advert
Advert
DÜNYA TARİHİ
Abdurrahman Üzülmez

DÜNYA TARİHİ

Bu içerik 21 kez okundu.

“Bir zamanlar deve hakkında tetkik yapmak için bir anket açmışlar. Birçok milletlerden buna iştirak edenler olmuş. İngiliz anket sorularını alır almaz pasaportunu çıkartmış, fotoğraf makinesini almış, kıt’aları gezmiş ve sene sonunda ‘deve ve dünya’ adlı resimli bir kitap neşretmiş: sahrada, stepte, şehirde devenin üstünde ve yanında çekilmiş fotoğraflarla dolu. Fransız ‘önümde daha vakit var’ diye anketi bir yana koymuş; sene geçmiş, cevap günü gene gelip çatmış; etekleri tutuşunca hayvanat bahçesine gitmiş, devenin karakteristik ve komik taraflarını not ederek ‘deveye dair’ spirituel bir yazı yazmış. Alman hemen kütüphaneye kapanmış; on ciltlik bir eser yapmış. Sonuncu cildi, içinde deve kelimesinin geçtiği bütün eser ve makalelerin indeksine tahsis etmiş. Polonyalı anketi alır almaz kaleme sarılmış (tabi tetkike vakit kalmadan). Ve derhal yazısının başlığını yerleştirmiş: ‘Deve ve Polonya meselesi!’” Bu anekdotu Hilmi Ziya Ülken’in ilk kez 1956’da yayınlanan “İçtimai Araştırma Neden Yapılamıyor?” başlıklı makalesinden aktardım. Ülken bu anekdotu aktardıktan sonra devam etmektedir. “Böyle bir ankete biz iştirak etseydik nasıl davranırdık bilemiyorum. Muhakkak olan şu ki, Polonyalının vaziyeti komik değil acıklıdır ve birçok milletler –az çok farkla- bu vaziyettedir.” Ülken’in “acıklı” dediği durumda olan milletlerden biri de herhalde biziz. Türklerin/Türkiye’nin tarihle ilişkisini düşününce başka türlü bir sonuç çıkarmak mümkün değil zira. 2000’li yıllarda kısmen değişmiş olsa da her şeyi sadece Türklerle/Türkiye’yle ilişkisi çerçevesinde değerlendiren, tarihçiliğinin sınırları ise Misâk-ı Millî’yi aşmayan Türk tarihçiliği hakkında başka ne söylenebilir ki? Kaldı ki dünya tarihinden bağımsız, dar bir perspektifle orijinal tezler üretilemeyeceği gibi herhangi bir sebeple mecburiyet hâsıl olduğunda başkalarının tezlerini tekrar etmekten başka bir şey yapılamayacağı da açıktır.

            Clive Ponting’in (1946-2020) Yeni Bir Bakış Açısıyla Dünya Tarihi adlı eseri isminde yer aldığı gibi ‘yeni bir bakış açısı’yla yazılmış bir eser. İnsanlık tarihinde coğrafya ve coğrafî konumun belirleyici tezini benimseyen bir yaklaşıma sahip olduğunu söyleyebiliriz. Medeniyetlerin gelişiminde coğrafya etmeni ve buna bağlı olarak yayılma unsurunu vurguluyor Ponting. Tabi bunun için uygun coğrafi koşulların olması gerektiği açık. Amerika kıtasında farklı bölgelerde ortaya çıkan medeniyetler arasında irtibat kurmaya dolaysıyla yayılmaya müsait koşullar yoktu. Kuzey ve güney birbirinden bağımsız ve yalıtılmış haldeyken, güneyde ise And dağları ve Amazonlar farklı bölgelerde ortaya çıkan medeniyetlerin birbiri ile irtibat kurması ve gelişimlerine imkân vermedi. Oysaki eski dünyada böyle olmadı. Mesela Mezopotamya ve Mısır medeniyetleri birkaç bin senede olsa da Yunanistan’a ulaştı. Gene Çin Hint ve Ön-Asya medeniyetleri gibi medeniyetler farklı zamanlarda birbirinden bağımsız olarak ortaya çıksalar da bir süre sonra birbirleri ile aralarında alışverişler oldu. Çünkü karşılıklı olarak irtibat kurmaya engel teşkil edecek aşılamaz coğrafi engeller yoktu.

            Ama Ponting’in kitabının en önemli ve dikkate değer özelliği bu değil. Bir Avrupalı tarafından yazılmış olsa da Avrupa-merkezci bir anlayışla yazılmamış olması. Ülkemizde coğrafi keşifler, ‘Rönesans’ ve ‘Reform’ gibi hadiseler Avrupa’nın üstünlüğünün işareti bir kurguyla zihinlere nakşedilmiştir. Oysaki Ponting bunu tamamıyla yanlışlayan bir paradigmaya sahip. ‘Coğrafi Keşifler’i Avrupalılar yapmışsa bu onların üstünlüğünden değil, tam aksine Çin, Hint ve İslam dünyasının gerisinde olmasındandır. Kaldı ki Müslümanlar Hint Okyanusu’ndan Afrika’nın güneyinden dolaşarak Akdeniz’e çıkmayı zaten biliyorlardı. Amerika’ya Avrupalıların gitmesine gelince bunun nedenini anlamak için de haritaya bakmak yeterli. Atlas okyanusunun diğer ucunda Amerika kıtası vardır çünkü. XIX. yüzyılda bazı Avrupalı tarihçiler Rönesans hareketini yeniden kurgulayarak onu insanlık tarihinin adeta dönüm noktası olarak belirginleştirdiler. Oysaki bu Rönesans’ın insanlığa getirdiği yeni bir şey yoktur. Daha doğrusu Avrupa tarihinin kadim Yunan ve Roma medeniyetlerini kendi tarihinin kaynağına yerleştirmek için yeniden kurgulaması dışında bir önemi yoktur.

Avrupa’nın Roma döneminde -Çin’in üstünlüğünden kaynaklanan ve doğuya değerli maden kaçışına sebep olan- Çin’den başlayan İpek yolu ile Avrasya ticaretinin bir parçası haline geldi. Ponting 1500-1750 tarihlerine tekabül eden dönemde ise Avrupa’nın Hint Okyanusu üzerinden de Avrasya ticaret ağına dâhil olduğunu, bu arada Atlantik ticaret ağının geliştiğini anlatıyor. Bu da doğu ile batı arasındaki farkın kapanmasına hizmet etti. Bir başka tabirle XVIII. yüzyılda dahi doğu karşısında Avrupa’nın üstünlüğünden bahsetmek zordur. Ancak sanayi devrimi ile bu durum değişti.

XIX. yüzyılda Avrupa’nın üstünlüğünün ortaya çıkmasıyla Avrupalılar bunu kendilerince –daha doğrusu kendilerinin üstünlüğünü vurgulayan- açıklamalar geliştirdiler. Irksal üstünlük, dinsel/kültürel üstünlük, benzersiz araştırmacı ve huzursuz Avrupalı karakteri vb. Bu açıklamalar, farklı bir aile tipinin, özel mülkiyetin, uyulması zorunlu kontratların, serbest pazarların, para biriktirmeye erdem olarak kabul eden anlayışların, kapitalizmin ortaya çıkmasının, şehir tüzelkişiliğinin, bürokratik aklın, sekülerizmin/Protestan ahlakının, rasyonel bilimsel aklın Avrupa tarihinin yarattığı doğal bir gelişme/miras olduğu ileri sürülerek inşa edilmektedir. Oysaki Avrupa’yı Çin ya da İslam dünyasından farklı kılan çok az şey vardı. Serbest pazarlar, kanunen uyulması zorunlu kontratlar, özel mülkiyet ve çok büyük zenginlik birikimi Çin’de 1000 tarihinden itibaren alışılmış bir şeydi. Ama bu durum Çin’in sanayileşme aşamasına geçmesini sağlamadı. Keza ticari kapitalizmin doğuşunda –vaktiyle Braudel’in vurguladığı gibi- önemli olan araçları şu “çalışkan” Kuzeyliler değil, “tembel” güneyliler/Müslümanlar üretti.

            Ponting’in eserinin hiç mi kusuru yok. Benim dikkatimi çeken en önemli husus Çin tarihi merkezli olması. Ama bunu bir kusur olarak görmeyebiliriz de. Avrupalı birçok tarihçi İslam dünyasının medeniyet tarihindeki önemi sanki sadece doğudan gelen bilgi ve yeniliklerin, kadim Yunan mirasının Avrupa’ya aktarılmasında aracı role indirgeyerek anlatır. Ponting bu hataya düşmüyor. Ama Çin medeniyetinin katkılarını vurguladığı şekilde bariz değil.

Ponting’in okuma biçiminin çağdaş tarihçilikle uyum içinde olduğu söylenebilir. Her şeyden önce modernleşme teorisinin Avrupa-merkezci varsayımlarına dayanmıyor. Bakış açısı ve okuma biçiminin bağımlılık ve İmmanuel Wallerstein’in dünya sistemi teorisine benzediği veya bu teorilerden faydalandığı söylenebilir. Diğer taraftan ilişkisel tarih-yazıcılığına borçlu olduğu da.

Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİRX
Ergani'de eğitime bir gün ara verildi
Ergani'de eğitime bir gün ara verildi
Çermik'te patlamada yaralanan 26 yaşındaki genç kurtarılamadı
Çermik'te patlamada yaralanan 26 yaşındaki genç kurtarılamadı