Binlerce efsaneye konu olmuş, binlerce şiire mısralanmış, yüzbinlerce nakarat eşliğinde bestelenmiş ve ülkemizin resimlerini tamamlayan kınalı bir gelin gibidir doğu. Hayallerin en fazla kağıda yazılabildiği, umutların bir çocuk gibi yüreklerde büyütüldüğü, sönmüş kaderlere mesken olmuş bir Anadolu. Topraklarında adım adım kervan terinin olduğu, Fırat ve Dicle nehirlerinin büyük sırlarını bağrında saklayan müthiş bir coğrafyadır.
Güneşin ilk ışığı vurunca toprak damlı evlerin penceresine, horoz seslerinin yankılarıyla uyanır doğunun müthiş insanları. Anneler ve gelinler köy çeşmesinden getirdikleri suyu gümgüme doldurup koyarlar tezek ateşinin üstüne. Bir yandan köy kahvaltısını hazırlayıp öte yandan hayvanları otlatmaya gideceklere yiyecek bir şeyler hazırlarlar. Çay suyu kaynayadursun ateşin üstünde inekler ve öteki hayvanlar yemlenmeye başlar. Babaysa, kahvaltı yapmadan alır yiyecek bohçasını ve katılır koyunlarla meraya gidecek hayvan sürüsünün içine.
On yaşından küçük çocuklar biraz geç uyanıp gece rüyalarında kurdukları hayallerden oyuncak yapar ve çamur etrafında dolanıp dururlar. On yaşından büyük olan kız çocukları anneyle birlikte ev işlerini, erkek çocuklar ise varsa evin erkek gerektiren işi onu veya öğleye doğru babayla mera nöbeti değiştirmek için hazırlıkları yaparlar.
Burada yaşayan halkın genelde çocuk sayısı fazladır; bazıları aile planlamasından habersiz, bazıları kültür gereksinimi, bazıları erkek çocuk takıntısından bazıları ise gelecekte yapılacak işlere işçi yetiştirmek için bu şekilde kader çizmişlerdir kendilerine.
Kızlar eğer birazcık şanslı iseler ve okulda köy varsa ilk okullarını tamamlamaya çalışırlar. Eğitim süresi içinde okula devam durumları sadece %23 civarlarındadır. Okula gidenler genelde ev işlerinden kaçan kişiler oluyordur. Bu kaçışları ne yazık ki sadece ilk okul bitene kadar gerçekleşmektedir. Orta okul ve lise kırsal kesimde olmadığı, şehirlerde olduğu için aileler ön yargılı davranmakta ve kız çocuklarının okul hayatlarına son vermektedirler. Bu sebepten ötürü nice geleceğin profesörü, bilimcisi, doktoru, mühendisi, avukatı, hâkimi mesleklerine başlamadan aileleri tarafından mesleklerinden men cezalarıyla karşı karşıya kalmıştır. Okul hayatlarına son verilen kız çocukları ev işlerinde gelecek için staj yapmaktadırlar. Yanlış yaptıklarında dayak yemekte, doğru bir iş yaptıklarında ise sadece ''KIZ ÇOCUĞU'' olduklarından dolayı bir teşekkür bile edilmemektedir. Ama bazı babalar kızlarını çok sevmekte, sırf kalıplaşmış bazı zihniyetlerden dolayı sevgilerini dahi gösterememektedir.
Sadece ev işleri konusunda değil küçük kardeşlerine ''ANNELiK'' yapma görevi de genelde onlara verilir. Çocukken, başka bir çocukla ilgilenirler ve hem kendilerini hem de annelerinin bebeklerini tek başlarına büyütürler. Süt zamanı anne emzirir sadece. Çünkü anne çok yoğun olduğu için bazen hiç uyumadan günlerce çalışmak zorunda kalmaktadır.
Kız çocuklarının saçlarına ziynet, burnuna hızma, ayaklarına hal hal takılır. Alınlarına ve çenelerine kömür ve sütten yapılmış özel bir boya ile nakış işlenir. Amca, dayı, hala veya teyze çocuklarından birinin ilgisini çekince aile kararı ile evlendirilir. Adet yerini bulsun diye kıza sorduklarında ise ''Ailem nasıl uygun görürse'' cevabını verir. Bu akraba kendisinden büyük veya kendisi gibi küçük, evli veya statü bakımından uygun olmasa bile aile kararı verdikten sonra evlilik yoluna adımlar atılır. Gelinler artık gittiği evin sorumluluklarını, görev ve yetkilerini alır üstüne ve çocuk yapma gibi özel istekler beklenilir.
Erkek çocukları yörenin en şanslı evlatlarıdır. Babaanneleri tarafından ve ailesi tarafından çok sevilirler. Çocuk yaşlarda üzerlerine araziler tapulanır. Sünnetinde bile davullar zurnalar çalınır, halaylar çekilir. Okul çağına geldiklerinde okul hayatına atılırlar. Boş zamanlarında meraya gidip koyunları otlatırlar. Bazı sorumluluklar üstlenirler. Ailenin maddi durumu iyi ise ve çocuğun okumaya niyeti varsa ailesi okumasına destek verir ve okul hayatı devam eder. Ama okul hayali yoksa ailesinin uygun gördüğü ve kendisinin de sevdiği beğendiği biriyle evlendirilir.
Evliliğin ilk birkaç ayı baba evinde yürütülür. Ta ki ilk torun babanın kucağına verilene kadar. Torun torbaya karışıldıktan sonra gelin-kaynana ve görümce arasında müthiş bir anlaşamamazlık oluşmuşsa gelin ilk doğumdan sonra ayrı eve çıkmak ister ve aile karar vererek baba evine yakın bir yerde bir ev kiralanır.
Doğuda çocuk olmak çok zordur. Çünkü buradaki çocuklar asla kendi kaderlerinde hayatını yaşamazlar.
Bu coğrafyanın çocuklarının kaderleri aileleri tarafından yazılıyor.
Bu coğrafyanın çocukların kendi köylerinden, ilçelerinden ve şehirlerinden başka bir şehir göremezler hayatları boyunca.
Tüm kız çocuklarına en çok görmek istediğiniz 3 yeri sorduğunuzda istanbul'u söyler ama diğer iki ilin isimlerini dahi bilmedikleri için söyleyemezler. Bu nedenle hayalleri bile eksiktir bu toprağın çocuklarının.
Farklı bir şekilde şans güvercinin kanadıyla tanışıp kendine bir yol çizenler dışında herkesin kaderi birbiriyle aynı ebatlarda yaşanır. Kalıp ve zihniyet hep aynı yörünge etrafında döne durur. Bu kalıba uymak zorundadırlar. Çünkü kendileri gibi anne-babaları, amca-yengeler, dede-nineleri de bu kaderin çocukları olmuştur.
Bu coğrafyanın kaderinde çocuk olmak çok zor.