Reklamı Geç
Advert
Advert
TANZİMAT FERMANI
Abdurrahman Üzülmez

TANZİMAT FERMANI

Bu içerik 31 kez okundu.

Tanzimat Fermanı olarak bildiğimiz Gülhane Hatt-ı Hümâyunu 3 Kasım 1839’da Sultan Abdülmecid tarafından ilan edildi. Yabancı elçi, rical ve cemaat önderlerinin huzurunda Mustafa Reşid Paşa tarafından okundu. Osmanlı devlet teşkilatında seyfiye (askerler) ve ulema dışında üçüncü bir “sınıf” olan ve sonradan mülkiye sınıfına evrilen kalemiye, XVIII. yüzyılda diplomasinin ve diplomatların öne çıkmasıyla ülke yönetiminde belirgin ölçüde önem kazanmıştı. Mustafa Reşit Paşa da Tercüme Odası’nda yetişmiş bir devlet adamı olarak bu sınıfın mensubuydu. O ve diğer ileri gelen kalemiye mensupları meslekleri gereği Avrupa’daki sosyal ve siyasal gelişmelerden haberdar insanlardı.

Tanzimat Fermanı’nın ilanı Osmanlı modernleşme tarihinde önemli bir evreye geçilmiştir. Ferman şekil özellikleri bakımından Osmanlı geleneği ile uyumluydu. Üç yüzyıldan beridir tahta çıkan her sultan teb’aya adil bir yönetim vaad eden ‘adaletnâme’ adı verilen benzeri fermanlar ilan etmişti. Tanzimat Ferman’ı da bu formda yayınlanmıştır.

Ferman anayasa olmasa da, anayasal bazı niteliklere sahiptir. Padişah Meclis-i Vâlâ’da okuttuğu nutukta bu hattan kendi “ihsan”ı olan “hukuk ve imtiyazat” (hak ve ayrıcalıklar) olarak söz etmiştir. Anayasa tarihçileri fermanı bu açıdan Avrupa tarihindeki “charte” denilen fermanlara benzetmişlerdir. ‘Charte’ teb’aya ait hakların “vesika (belge) halinde tespiti zarureti”nin hükümdar tarafından bahşedilmesini ifade eder. Şekil olarak kanun değil, sözleşme özelliğine sahiptir ve yabancı elçilere tebliğ edilmesi âdettendir.

Tanzimat Fermanı Avrupa tarihinde devrimler çağı denilen dönemde yayınlanmıştır. Bu dönem Fransız ihtilali’yle başlar ve 1830 ve 1848 ihtilali ile devam eder. İsveç (1772), Polonya (1791) Anayasaları ve nihayet Fransa Anayasası (1791 ve 1793) bunlar arasında yer alır. Ancak 1815 tarihli Viyana Kongresi’nden sonra Fransa yeniden meşrutî monarşiye dönmüştür. Gerek 1814’te XVIII. Louis ve gerekse 1830’da kral ilan edilen Louis Philippe de hak ve özgürlüklerle ilgili yükümlülüklerini ihtilalden sonra olduğu gibi bir anayasa ile değil charte ile ilan etme yoluna gitmişti. Dolaysıyla Osmanlı İmparatorluğu da söz konusu fermanı ilan etmesi dönemin siyaset atmosferi ile de uyumludur.

II. Mahmud (1808-1839) daha önceden din ve mezhep farkı gözetmeksizin tüm teb’aya aynı mesafede olduğunu ifade ederek Tanzimat Fermanı’nın ilan ettiği en önemli ilke olan “müsavat” (eşitlik) ilkesini ilan etmek gereğini duymuş, böylece “tarihin önünde yeni Osmanlı rejiminin kurucusu payesi[ni]” kazanmıştır. Diğer taraftan saray ulema, sivil ve askerî bürokrasi arasında uzlaşma olmadan sadece genç bir bürokratın girişimiyle böyle köklü bir değişimin gerçekleş(tiril)mesi olası değildi. Nitekim Abdülmecid (1839-1861) 17 Temmuz 1839 tarihli cülus hatt-ı hümayununda tüm devlet işlerinde kanun ve hakkaniyete uyulması, rüşvet ve teb’aya zulümden kaçınılması, halkın güvenliğinin ihmal edilmemesi, canından, malından ve meskeninden emin olması, saraya hediye gönderilmemesi, bürokratların da bu tür hediyeleri kabul etmemesi ve rüşvet alanların cezalandırılacağını ifade edilişti. Bu ilkeler Tanzimat Fermanı’nında da nerdeyse aynı şekilde yer almıştır.

Mustafa Reşid Paşa 3 Kasım 1839’da Gülhane’de büyük bir halk kitlesinden başka devlet adamları, memurlar, sefirler huzurunda fermanı okumuş, dünyaya Osmanlı idaresi altındaki insanların mal, can, ırz ve namus emniyetini ilan etmiştir.

Fermanın içeriğinde ifade edilen düşünce ve ilkelerin büyük ölçüde batı kaynaklı olduğu sık sık dile getirilmiştir. Ancak Butrus Abu-Manneh fermanda dile getirilen düşüncelerin büyük ölçüde İslamî bir nitelik taşıdığını ileri sürmüştür. Keza fermanın başlangıcında şer’î esaslara gönderme vardır. Abu-Manneh bu göndermenin salt fermanın içeriğini meşrulaştırmaya yönelik olmadığını ileri sürmektedir. Söz konusu gönderme bilindik bir iddiadır. Yüz elli yıldan beri yaşanan problemlerin şer’î esaslara uyulmamasına bağlanması.

Mustafa Reşid Paşa 12 Ağustos 1839’da İngiliz Dışişleri Bakanı Palmerston’la bir görüşme yapmıştır. Bu görüşmede Mısır Meselesi konusunda destek talep etmesi dışında, imparatorluğun her geçen gün çöküşe gidişinin nasıl engelleneceğine dair düşüncelerini de açıklamıştır. Ona göre yapılması gereken “değişmez esaslara müstenit (dayanan) bir iç idare” kurmaktır. Bu ‘keyfi idare’nin ortadan kaldırılması gerektiğinin ifadesinden başka bir şey değildir. Nitekim Reşid Paşa hükümdarın (II. Mahmud) yapılmak istenen yeniliklere engel olduğunu, buna son vermek için devletin şahısların etkisinden bağımsız temeller üzerine kurulması gerektiğini belirtmiş ve ‘hukuk devleti’nin çerçevesine girmemiş bir monarşiye karşı hor-görüsünü ifade etmiştir.

Tanzimat öncesi dönemde ‘ıslahat’ın yukarıdan aşağıya “ideal hükümdar” eliyle yapılması şart görülürdü. Koçi Bey (öl. yaklaşık 1650) ya da Defterdar Sarı Mustafa Paşa (öl.1717) gibi ıslahat raporları hazırlamış olan devlet adamları meseleyi bu şekilde ortaya koymuşlardır. Oysaki Reşid Paşa hükümdarı keyfi yönetimin kaynağı ve yapılması gereken ıslahatların/değişikliklerin önünde engel olarak tanımlamıştır. Hükümdarın iradesinin yerine ise kurumsallaşmanın gerekliliğini vurgulamıştır. Bu düşünceler ideoloji ve dünya görüşü olarak XVIII ve XIX. yüzyıl liberalizmi ile uyumludur. Bununla beraber Paşa’nın hükümdarın yetkilerini sınırlandıracak bazı kurumlar kurmak istemesi XIX. yüzyıl başı liberalizminin ve ona en önemli özelliklerini veren ‘Anayasacılık’ hareketinin güttüğü gayelerden biridir.

Tanzimat’ın bir diğer bürokrat-ideoloğu Sadık Rıfat Paşa da devletin kudret ve bekasının kaynağında “adalet” olduğunu ifade eder. Bu Osmanlı siyasetname yazarlarının sık ifade ettikleri bir düşüncedir. Ancak benzerlik sathidir. Sadık Rıfat Paşa da Mustafa Reşit Paşa gibi şahıslara dayanan değil ‘kurum’lara dayanan anlayışı/sistemi önceleyen bir düşünce yapısına sahiptir. “Bir devletin devamlılığı yalnız hükümdarının şahsî iyi idaresi ile ortaya çıkmayıp, (…) kralların vefatlarından sonra da sürecek olan yararlı kararları danışarak almasına bağlıdır.” Bununla beraber Rıfat Paşa sadece siyasi liberalizmden değil, iktisadi liberalizmden de etkilendiği de görülmektedir.

Sadık Rıfat Paşa Avrupa devletlerinin halkın can mal ve ırz güvenliği, hak ve hürriyetlerine verdiği öneme değinir. Hükümdarlar teb’alarını korumak ve memleketlerini imar etme lütfûna erişmişlerdir. Bundan dolayı hukuk-ı millet (milletin hakları) ve kanun-ı devlet (devletin dayandığı kanunlar) üzere hareket etmelidir. Böyle bir devlet, zorba ya da “mutlak devlet”ten daha iyidir. Teb’anın kalbini kazanmak için insanlık hukukuna riayet gereklidir.

Burada ifade edilen Reşit ve Sadık Paşalara ait düşüncelerin sadece onları bağlayan düşünceler olmadığını açıklamaya gerek yoktur. III. Selim (1789-1807) döneminden itibaren bazı devlet adamları (mesela Ebubekir Ratip Efendi) benzer düşünceler ifade etmişlerdir. Carter Vaughn Findley’e göre bu düşüncelerin kaynağında XVIII. yüzyılda Alman aydın ve bürokratları tarafından formüle edilen “Rechtsstaat” (Hukuk Devleti) fikri vardır. Bu formül bölgesel özgürlüklere ve gücün keyfi kullanımına karşı farklı anlamlar taşımaktaydı. Bu kavram Alman liberaller için İngilizlerin “rule of law” (hukukun üstünlüğü) fikrini çağrıştırırken, romantikler ve aşırı milliyetçiler ise liberalizmle aykırı anlamlar da içermekteydi.

Son olarak şunu ifade edelim. Tanzimat Fermanı’nın ideolojisi Osmanlıcılıktır. Bu din ve mezhep fark etmeksizin teb’anın (vatandaşların) eşitliği fikridir. Ancak ‘eşitlik’ fikri çok utangaç bir şekilde ifade edilmiştir. 1856’da yayınlanan Islahat Fermanı’nda ise bu açıkça ve ayrıntılarıyla yer almıştır. Ne var ki hukuk metinlerinde eşitliğin yer alması ile uygulanması ayrı şeylerdir. Nitekim hukukî, siyasal, toplumsal ve hatta bileşik kaplar kuralı gereği ekonomik problemlerimizin en önemli nedenlerinden biri olarak eşitlik fikrinin bugün dahi lafta kalması ve hepsinden önemlisi toplumun önemli bir kesimi tarafından içselleştiril(e)memiş olmasıdır. Keza ‘keyfi idare’nin aksi olarak “hukuk devleti”nin ‘yöneticilerin yetkilerinin sınırlandırılması’ olarak “anayasa” fikrinin hâlâ anlaşıl(a)mamış olması da. 

Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİRX
Ergani Yıldız Spor: “Maddi destek neden bize yok!”
Ergani Yıldız Spor: “Maddi destek neden bize yok!”
Ergani Eğitim Sen’den 2. Narin Güran Öykü Yarışması düzenliyor.
Ergani Eğitim Sen’den 2. Narin Güran Öykü Yarışması düzenliyor.