Her taraf badem ağaçları ve koca meşe ağaçları ile doluydu. Güneşin ışıklarını zor görebiliyordum.Patikada yürümeye başladım. Kocaman bir sarnıcın önüne geldiğimi gördüm. Sarnıçtan oluk oluk buz gibi bir su akıyordu. Sudan birkaç yudum içtim çok güzel bir tadı vardı. Yola devam ederken açıktığımı hissettim açlığımı bastırmak için badem ağaçlarından birkaç tane koparıp yedim. Biraz daha ilerledikten sonra tahtadan yapılmış bir iskemle , önünde rahle(üzerinde kuran okunan sehpa) ve rahlede de bir kitap vardı. iskemleyi boş bulup oturdum çok yorulmuştum.Tam o sırada rahleye doğru yaşlı temiz yüzlü elinde kazma ve küreği olan yaşlıca bir adam geldi. Yaşlı adamla selamlaştık. Çok şaşırmıştım yaşlı adamın bu ıssız ormanda ne işi var diye kendime söyleniyordum.Yaşlı adam bana ‘’hoş geldin oğlum’’dedi. Sanki yıllardır bularda yaşıyormuş gibi…Ben de ayağa kalktım elini öpmek istedim izin vermedi. Bana oturmamı söyledi .Kendiside yere oturdu. Merak etmiştim ve yaşlı adama sordum’’amca senin bu ormanda tek başına ne işin var’’dedim. Bana gülümsedi, gülümsemesinde sevgi dolu bir ifade vardı.’’Burası benim bahçem bu gördüğün badem ağaçlarını ve meşe ağaçlarını ben büyüttüm. Her biri benim evladımmış gibi baktım.’’dedi. Şaşkınlığım biraz daha artmıştı. Çünkü çok büyük bir ormanın içindeydik ve bu ağaçlara tek tek bakmak yaşlı bir insanın işi olamaz diye düşündüm .Yaşlı amcaya’’nasıl olur… sen çok yaşlısın,bu ağaçlara nasıl bakabilirsin.’’dediğimde.Bana güldü.Sana anlatıyım evlat yıllar önce buralarda ağaç yoktu.Bir kaç kez devlet buralara çam ağacı dikti. Fakat çam ağacı bu topraklarda büyümedi. Diktiklerine de gelip bakmadılar sulamadılar,hata yeşeren birkaç çam ağacıda sonradan dikkatsiz davrandıklarından yaktılar. Olacak gibi değildi. Çok üzüldüm ve bu dağı kendim yeşillendirmek istedim. Kazmamı ve küreğimi aldım işe başladım. Buranın toprağı badem ağacı ve meşe ağacına çok uygundu ben de onları ektim. Her geçen yıl büyüdüler büyüdüler. işte gördüğün ormanı yaratım bilgimle,sevgimle gece gündüz çalışarak. Yaşlı olmam çalışmam anlamına gelmez sağlıklı olduktan sonra her insan çalışır ve imkansız diye bir olmaz insanın olduğu yerde. Gördüğün gibi bir yandan çalışıyorum yorulduğumda da dinlenmek için buraya gelip kitabımı(Kuran-ı Kerim) okuyorum ve ibadetimi yapıyorum. Yorgunluğumu alıp götürüyor. Tekrar kalkıp işe koyuluyorum.’’dedi.Şaşkınlıktan küçük dilimi yutmuştum adeta. Bu yaşlı adamın azmine hayran kalmıştım ve gençliğimden utandım.Peki amca bu bademleri ,ne yapıyorsun diye sordum.Yaşlı adam ‘’bademler olgunlaştıktan sonra çuvallara koyup fakir insanların kapısının önüne bırakıyorum. Onları satıp geçinsinler diye’’gözlerim dolu dolu oldu.Yaşlı adama son bir soru daha sormak istedim. Senin evin nerde ve burası hangi dağ dedim. Burası Zülküffil (s.a.v.) Peygamber Dağı ve benim evim dağın tepesinde dedi. Ama orda ev yok ki dedim sadece Zülküffil (s.a.v.) Peygamberin Türbesi var dedim. Bana gülümsedi .O an anladım ki karşımdaki yaşlı adamın Zülküffil (s.a.v.) olduğu.Hemen ellerine sarıldım ve ağlayarak öptüm..
O esnada uyanı verdim. Türbenin içinde uyuya kaldığımı anladım. Rüyam o kadar gerçek gibiydi ki sanırım Zülküffil (s.a.v.) Biz Erganililere bir mesaj göndermek istedi.Makam dağını o çoraklıktan kurtarmamızı istiyor. Ben bir badem ağacıyla başlayacağım….YA SiZ devlet kurumları ve Ergani halkı.