Reklamı Geç
Advert
Advert
İDEOLOJİLERİN TUTUCULUĞU VE AYDINLAR
Ali Haydar Üzülmez

İDEOLOJİLERİN TUTUCULUĞU VE AYDINLAR

Bu içerik 10 kez okundu.

Eski bir arkadaşımla yemek yiyip sohbet ederken arkadaşım: “Sende eskiden de edebiyat, tarih, felsefe sevgisi vardı.
Bunlara artı olarak teoloji ve matematiği de ekledin. O nedenle heyben dolu, yazılarında bunları işliyorsun, güzel de oluyor, yazıların ilgi görüp okunuyor; ne olursun duruşunu ve yazı üslubunu, dilini bozma, ideolojik kalıplara da girme, şimdiki gibi kendin ol; bu toplumun senin gibi bireysel, özgün yazan düşünür ve yazarlara ihtiyacı var, sakın tembellik yapayım, sıkıldım diye yazmayı bırakma, yazmaya mutlaka devam etmelisin,” diye samimi duygularını dile getirdi.
Gülerek “Tamam” dedim.
Şimdilik yazmaya devam ediyorum.

Bu yazımda ideolojiler, ideolojilerin tutuculuğu ve aydınlar üzerinde durmak istiyorum. “İdeolojiler hem bireysel düşünceyi hem de toplumsal yapıyı etkileyen güçlü fikir sistemleridir.” (ChatGPT)
Demek ki ideoloji fikirden kaynaklanıyor. İde zaten fikir demek. İdeoloji fikirle, sözle ilgili olan.
Peki, katı ideolojiye karşı olmak fikirlere karşı olmayı mı gerektirir?
Hayır.
Peki, katı ideolojik kalıplar demekle ne kast ediliyor? Bunu biraz açalım.
İnsanız.
Tamam.
Beynimiz, aklımız, zihnimiz var.
Tamam.
Düşünüyoruz, doğru veya yanlış fikirler üretiyoruz, tamam.
Bunların hepsi insan olmanın gerekleri.
Peki sorun ne?
Sorun insanların fikirleri dogmatik, değişmez hale getirmesinde, onları değişmez ve mutlak doğru olarak almasında. Oysa doğada nesneler nasıl değişim gösteriyorsa; fikir, inanç, sosyal, siyasal olaylarda değişim ve dönüşüm gösterirler.
İnsanlar bu doğallığı kabullenemiyor, bu konuda bağnaz, tutucu oluyorlar.
Konuyu biraz daha açalım.
Tüm inançlar insan aklının ürünüdür. Yani sonuçta inanç insanların (o inanca inanların) fikri ve vicdani (gönülden) bağlılığıdır.
Bunda bir sorun yok.
Ancak bir inancın diğer tüm inançlardan daha “üstün” ve daha “iyi” olduğunu söyleyip diğer inançlar üzerinde baskı kuruluyor ve şiddet uygulanıyorsa burada katı bir dinsel ideolojik dayatma vardır, fikir ve inanç özgürlüğü yoktur.
Buna karşı olmak insani bir görevdir.

Vatanseverlik, milliyetçilik, cumhuriyetçilik, sol, sosyalist düşünce millet olmanın ürünleridir. Her milletin kendine özgü, bu düşüncelerle ilgili bir tarihi geçmişi vardır. Bunda da bir problem yoktur. Ama “benim milletim senin milletinden üstündür. Benim ırkım, dilim, kültürüm, kanım seninkinden üstündür” deyip diğer milletlere baskı ve şiddetle bu “üstünlük” dayatılırsa, ya da diğer milletler yok sayılırsa burada düşünce, düşünce olmaktan çıkar ve ırkçılığa, katı bir ideolojiye dönüşür.
Buna karşı olmak da insani bir görevdir. Bu konuya şu can sıkıcı örneği verebilirim:
“Bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın doğup yaşayabilmesi, o milletin özgürlük ve bağımsızlığa sahip olmasına bağlıdır.” Mustafa Kemal Atatürk (Azra Erhat, İşte İnsan, Can Yayınları, s. 195.)
Kendi milletine bu sözleri uygun ve hak gören ve bunun da mücadelesini veren bir lider başka milletlere (örneğin Kürtlere) bu sözleri uygun ve hak görmüyor; kurduğu devlette onları yok sayıyor, hatta onlara zora dayanan bir asimilasyon uyguluyor. Bu tutum/uygulama fikirden öte katı ideolojik, ırkçı, Türkçü, tutucu bir yaklaşımdır. Buna karşı da olmak insani bir görevdir.
Bu ırkçı, tutucu yaklaşımın sıkıntılarını yüz küsür yıldır Kürtler ve Türkler olarak maddi ve manevi olarak acı bir şekilde hep birlikte yaşıyoruz.

Katı ideolojik yapılanmanın bizde üç ayağı vardır:
Birincisi; siyasal İslam,
İkincisi; Atatürkçü/ulusalcı/ Kemalist,
Üçüncüsü; katı Marksist Türk, Kürt sosyalist ayaktır.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin Batılı anlamda demokratik bir devlet olması için bu katı ideolojik anlayışlardan arındırılması, devletin bu tekçi anlayışların ideolojik yapısından çıkartıp çoğulcu sivil bir yapıya kavuşturulması gerekir.
Demokratik, sivil bir anayasa bu işin olmazsa olmazıdır.
1940’larda Stalin döneminde Sovyetler’de aydınlar arasında katı ideolojik edebiyat tartışmalar yapıldı; o tartışmalardan iki özgün örnek vermek istiyorum:

“ -Bizde Dostoyevski unutuldu,
-Çünkü Dostoyevski gericidir, Ecinniler’i yazmaması gerekirdi.
-Dâhilerin sivriliklerini kesip düzeltemesin, Dostoyevski bizim ideolojimize girmez. İşte Mayakovski. Stalin, boşuna ona en iyi ve yetenekli demedi. Mayakovski, duygularını ifade ederken devlet düzeninin ta kendisidir. Dostoyevski ise kendi devleti içinde bile insanlığın ta kendisidir.”
Demek ki: Aydınlar dar katı ideolojik kalıplara girmemeli. Devletin, partilerin, liderlerin değil insanlığın aydınları olunmalı. Yaşanan birçok deneyimlere ek olarak Sovyet pratiği de bizlere bunu acı bir şekilde bir kez daha gösterdi.
Devam edelim;
“ -Yarım asır önce partili olmanın verdiği dar görüşlülükle gözleri körleşen insanlar, Çehov’u anlayamadılar.
Çehov, Tanrı bir kenara çekilsin, yüce ilerici düşünceler, liderler bir kenara çekilsin, insandan başlayalım, piskopos olsun, köylü olsun, milyoner fabrikatör olsun, Sahalin sürgünü olsun, bir lokantada garson olsun, her kim olursa olsun insana karşı iyi ve dikkatli olalım, insana saygı, sevgi ve merhamet göstereceğimiz bir yerden başlayalım, bu olmazsa hiçbir şey yapamayız, demişti. İşte buna demokrasi deniyor, şimdilik Rus halkının gerçekleşmemiş demokrasisi.
Rus insanı bin yıl boyunca her şeye, görkeme de, aşırı görkem de hayranlıkla baktı, ama bir tek şeyi, demokrasiyi görmedi.” (Vasili Grossman, Yaşam ve Yazgı, Can Yayınları, s.389, 392. Aktarımda düzenleme yapılmıştır.)
Şahidiyiz ki: Ne Çarlık döneminde ne de Sovyetler döneminde, o coğrafyada yaşayan insanlara ne yüce çarları, ne yüce Ortodoks din görevlileri, ne yüce önderleri, ne de onların yüce fikirleri demokrasi getirmedi.
Unutmayalım; yüce önderler, yüce soyut fikirler değil, normal insanlar ve normal fikirler bizi demokratik yaşama, demokrasiye götürür.
O nedenle dinci siyasal İslam’dan, katı Türkçü/Atatürkçü ideolojiden ve katı Marksist yüce ideoloji ve önderlerden uzak duralım. Normalleşelim; demokratik mücadelede, demokratik standartlarda ve evrensel hukuk ve demokraside buluşalım. Demokrasinin yolu normalleşmeden geçiyor. Çünkü demokrasi yüce, seçkin insanların değil sıradan basit, günlük yaşayan senin benim gibi insanların, yani halkın rejimidir.

DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİRX
Perşembe Pazarı Sokağı Yenileniyor
Perşembe Pazarı Sokağı Yenileniyor
Çermik'te ölü bulunan kadının ismi belli oldu: Faili akrabası çıktı!
Çermik'te ölü bulunan kadının ismi belli oldu: Faili akrabası çıktı!