Reklamı Geç
Advert
Advert
Meclis Komisyonu, yeni anayasa ve baro başkanının çağrısı
Ali Haydar Üzülmez

Meclis Komisyonu, yeni anayasa ve baro başkanının çağrısı

Bu içerik 51 kez okundu.

Sıkıntı devam ediyor.

Kürtler konuşmuyor, sadece izliyor.

Türkler de konuşmuyor; onlar da izliyor.

Televizyon kanalları adeta elmanın iki yarısı gibi ikiye bölünmüş durumda: Bir yanda biat eden, yukarıdan gelen emirleri uygulayan, algı yaratmaya çalışan muhafazakâr kesimin kanalları; diğer yanda ise dönüp dönüp aynı şeyleri tekrar eden Kemalist ve ulusalcı kesimin kanalları;

İnsanları esir almışlar.

İki taraf da taraflı şekilde kendi “gerçeklerini” anlatıyor.

Peki, doğru nerede?

Doğru ortada yok!

Doğru: Firoçû, Wendabû! (Uçtu gitti, kayboldu!)

Peki, doğruya varmak için ne yapmalı?

İşi ciddiye almak ve işe yeni bir anayasa ile başlamak gerekiyor.

Cumhuriyet tarihi boyunca sivil ve demokratik bir anayasa yapmadığımız, yapamadığımız ortada.

Kemalizm, aklımızı, ruhumuzu, bedenimizi esir almış durumda. Türk-İslam ideolojik bağnazlığında çırpınıp duruyoruz.

Şu anda yürürlükte olan 1924 Anayasası, kurucu meclisin yaptığı 1921 Anayasası’nın yerine getirilmiştir. Şöyle ki:

1921 Anayasası, Mustafa Kemal tarafından Birinci Meclis feshedilerek ortadan kaldırıldı. Yerine; Türkçü, ırkçı, tekçi, inkârcı ve asimilasyoncu özellikler taşıyan ve hâlâ yürürlükte olan 1924 Anayasası getirildi. Zaman içinde bu anayasada birçok değişiklik yapıldı; ancak anayasanın Kürtlere ve Alevilere yönelik olumsuz özü hiçbir zaman değişmedi.

Daha önce anayasa ile ilgili yazılarımda, anayasanın ilk dört maddesi hakkındaki düşüncelerimi siz değerli okuyucularla paylaşmıştım. Şimdi ise geniş tartışmalara neden olan ve birbiriyle çelişen anayasanın 10. ve 66. maddelerine bakalım derim:

MADDE 10:

Herkes; dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Bu maddede herhangi bir sıkıntı yok. Olumlu bir madde.

Şunu diyebilirsiniz:

“Tamam hocam, ama günlük hayatta bu böyle mi? Gerçekten ırk, cinsiyet, dil, din/inanç, siyaset ayrımı gözetilmiyor mu?”

Bu ayrı bir tartışma konusudur. Uygulamaya yöneliktir. Şimdilik bu konuya girmeyelim. Uygulayıcıların anayasayı keyfi şekilde uygulamaları “özel” bir durumdur.

MADDE 66:

Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.

İşte zurnanın zırt dediği yer burasıdır.

Neden mi? Çünkü bu, işin en can alıcı, en hassas ve en kritik, birleştirici değil, dağıtıcı noktasıdır.

Ağır bedeller sonrası Kürtler artık, kısmen de olsa, günlük yaşamda inkâr edilmiyor:

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde milyonlarca Kürt ve başka halklar yaşamaktadır.

Bunlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı mı? Evet.

Peki, bunlar “Türk” mü? Kocaman bir hayır!

İşte başta kurucu iradenin, Kemalistlerin ve onların peşine takılanların çıkmazı, ayrımcılığı ve ırkçılığı burada başlıyor.

“Bu anayasa ihtiyacımıza cevap vermiyor, gelin değiştirelim” demek yerine;

“Efendim, Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olanlara Türk milleti denir.” veya “Etnik kimliğine ve dini aidiyetine bakılmaksızın, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne hukuken bağlı olan herkes Türk vatandaşıdır.” gibi ifadelerle kelime oyunları yaparak algı yaratılmaya çalışılıyor.

Bir başka deyişle, aklımızla alay ediliyor.

Bu önerileri getirenlere bir önerim var:

Madem kardeşiz ve eşit yurttaşız, o zaman “Türk vatandaşıdır” yerine “Kürt vatandaşıdır” diyelim. Anayasa da yürürlükte kalsın.

Ne fark eder? Türk yerine Kürt olsun, kardeş değil miyiz?

Tepkileri duyar gibiyim:

“Olmaz, olmaz, zinhar olmaz!”

O zaman ben de şunu derim:

Sizler samimi değilsiniz!

O hâlde Kürtler ile diğer halklar da “Olmaz, olmaz, zinhar olmaz!” derse haklı sayılmazlar mı?

Şimdilik bu kadar polemik yeter.

Algı yaratmayı ve ırkçılığı bir kenara bırakıp gerçekçi olalım ve işin özüne bakalım.

İşin özü nedir derseniz:

Bütün bu kötülükleri yaratan zihniyettir. Bu zihniyet, Türk-İslam ideolojisini kendisine dayanak yapmıştır. Bu zihniyet; Kıbrıs’ta toplamda 500 bin Türk için 50 yıldır bağımsız devlet isteyen, kadim Ortadoğu halklarından 50 milyonluk Kürt halkının bir parçası olan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde yaşayan 20 milyon Kürt’ün hakkını, hukukunu tanımıyor; onlara anayasal güvence vermiyor.

Durum bu kadar açık!

Bu zihniyet, hastalıklı bir zihniyettir.

Bu hastalıklı zihniyetten kurtulmak için; açık, demokratik, sivil, tüm insanlarımızı birinci sınıf vatandaş olarak kabul eden bir anayasa yapmak, tarihsel bir fırsat ve görevdir.

Ayak oyunları terk edilmeli.

Eğer iddia edildiği gibi bir “devlet aklı” varsa, o akıl bu aşamada devreye girmelidir.

Tarihî sorumluluk alınmalıdır.

İşin özü budur.

Devam edelim.

Kürt meselesinin çözümü için Meclis’te kurulan Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda konuşan Diyarbakır Baro Başkanı Abdülkadir Güleç’in sözlerine kulak verelim:

“Yeni bir anayasa artık bir tercih değil, tarihsel ve toplumsal bir zorunluluktur. Toplumsal uzlaşıya dayalı, özgürlükleri esas alan ve herkesin kendini eşit yurttaş olarak görebileceği bir anayasa, anadilde eğitimin de önünü açacaktır. 1921 Anayasası’nda yer alan ademi merkeziyetçi ruhu esas alan bir anlayışı hayata geçirecek ve Kürt meselesinin barışçıl çözümüne imkân sağlayacaktır. İşte bu, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve kalıcı toplumsal barışı için en acil ve hayati adımdır.”

Başkan, durumu ve yapılması gerekenleri gayet açık ortaya koymuş.

Kısaca, Baro Başkanı sorunun çözümü için: “1921 Anayasası esas alınmalıdır.” diyor.

Bu çağrıya önem veriyorum.

Tarihî sorumluluk taşıyan, işin esasına yönelik, dayanak noktası kurucu meclis ve Millî Mücadele olan, uzlaştırıcı ve gerçekçi bir çağrıdır.

Top çevirmeye gerek yok.

Taraflar bu çağrıyı ciddiye almalı,

CHP bu çağrıyı sahiplenmeli;

devlet aklı devreye girmeli, sivil ve demokratik bir anayasa yapılmalı. Bu başarı Türkiye’nin başarısı olur, sıkıntılılı dönem kapanır yeni, demokratik bir dönem başlar. Buna şiddetle ihtiyacımız var.

Not: Anayasa ile ilgili daha önce iki yazı yazdım: “ Anayasa Tartışmaları ve Kenan Paşa’nın Gizli Hayranları” ile “Kararı Sizlere Bırakıyorum” başlıklı yazılarımda düşüncelerimi paylaşmıştım.

DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİRX
Diyarbakır’da ‘Zincir Operasyonu’: 5 tutuklama
Diyarbakır’da ‘Zincir Operasyonu’: 5 tutuklama
11 yıllık husumet sona erdi
11 yıllık husumet sona erdi