İSRAİL’IN İRAN’I ÇÖKERTME STRATEJİSİ VE İSLAM’IN SİYASAL BİR DİN OLARAK KURUMSALLAŞMASI
Ali Haydar Üzülmez

İSRAİL’IN İRAN’I ÇÖKERTME STRATEJİSİ VE İSLAM’IN SİYASAL BİR DİN OLARAK KURUMSALLAŞMASI

Bu içerik 18 kez okundu.

İslam’ın kurumsallaşması problemli olmuştur. Bu olumsuzluğun acısını bugün tüm İslam devletlerinde yaşayan Müslümanlar ve özellikle de Filistin, İran halkı şu anda çok acı bir şekilde yaşamaktadır. Bu yazımda bir bütün olarak neden İslam toplumları/devletleri çaresiz, perişan, bu acınası durumdadır? Sorusuna yanıt aramaya çalışarak; bunun esas tarihsel nedenini açıklamaya çalışacağım.
Bana göre İslam inancının siyasallaşmasına ve manevi olarak gerilemesine neden olan en önemli iki olay ve bu olayların ardından gelişen süreçler vardır. Bu olaylar sonrası İslam, gönüllere değil; çıkara ve şiddete alet edilmiştir.
Birinci Olay:
Hz. Muhammed, Mekke’de barınamayacağını anlayınca Medine’ye hicret eder. Zaten Medine’de yaşayan toplulukların (ki bu toprakların çoğunluğu Yahudidir) daveti üzerine buraya gelir. Bu topluluklarla adil bir sözleşme yapılır. Bu sözleşme tarihe “Medine Sözleşmesi” olarak geçer.
Hz. Muhammed’in Medine’ye gelişi vahiy yoluyla olmamıştır. Kur’an’da bu konuda herhangi bir ayet bulunmamaktadır. Birkaç yıl içinde burada güçlenen Müslümanlar, Mekkelilerin ve başkalarının ticaret kervanlarına saldırarak ganimet elde etmeye başlar. Zamanla Medine, “Medine Site Devleti”ne dönüşür. Medine Sözleşmesi bugünkü anlamda bir anayasa niteliği kazanırken, Hz. Muhammed de bu devletin, ümmetin yöneticisi olur.
Zaman içinde sözleşme bozulur ve Müslümanlar, Yahudi ve diğer inanç mensubu toplulukları savaşlarla ya yok eder ya da zorla Müslümanlaştırırlar. Böylece İslam, Medine Site Devleti ile siyasal bir nitelik kazanarak varlık göstermeye başlar. Görüldüğü üzere İslam, doğuşu itibarıyla devlet merkezli ve siyasal bir dindir.
Burada kısa bir parantez açalım:
Soru 1: Medine Sözleşmesi’ni kim yapmıştır?Cevap: Hz. Muhammed.
Soru 2: Medine Site Devleti’ni kim kurmuştur?Cevap: Hz. Muhammed.
Soru 3: Hz. Muhammed de her insan gibi ölümlü müdür?Cevap: Evet.
Soru 4: Medine Sözleşmesi ve Medine Site Devleti ile ilgili bir vahiy veya ayet var mıdır?Cevap: Hayır.
Sonuç: İslam’ın devletle olan ilişkisini günümüz koşullarında yeniden değerlendirebiliriz. Manevi dünya ile maddi dünyayı ayırarak, seküler yaşamı esas alan, laik bir anayasaya ve demokratik bir devlete geçiş mümkündür.
Devam Edelim:
Medine’de Müslümanlar iyice güçlendikten sonra Mekke’nin üzerine yürüyerek Mekke’yi fethederler. Böylece İslam ümmeti, başlarında Hz. Muhammed olmak üzere bir şûra tarafından yönetilmeye başlanır.
İkinci Olay:
Bu olayı Arap dünyasının ünlü şairi ve düşünürü Adonis’in Kitap, Hitap ve Hakikat adlı eserinden alıntıyla aktarmak istiyorum:
“İlk devlette Hz. Peygamber’in siyasetinden halifenin siyasetine geçiş yalnızca dinin gücüyle değil, kabilenin gücüyle de gerçekleşmiştir. Kureyş, başta Ensar olmak üzere diğer kabileleri iktidardan uzaklaştırmıştır. Diğer bir ifadeyle, daha ilk devletin kuruluşundan itibaren din, siyasi bir araca dönüşmeye başlamıştır. Bu ise dini, salt bir fıkha ve şeriata dönüştürdü. Dinin ruhsal ve düşünsel dünyası o derece fakirleşti ki, dini salt fıkha dönüştürenler her yaratıcılığı bidat, özgürce ifade edilen her düşünceyi de küfür gördüler. Böylece İslam’ın siyasi tarihi, Müslümanlar arasında süregiden siyasi ve dini çatışmaların tarihine dönüştü.” (s. 81)
Devamında:
“Arap tarihine şöyle bir bakarsak; Sakife Biatı’ndan, yani Hz. Peygamber’in vefatından bu yana, siyasette şiddet hep egemen olmuştur. Bu yüzden üç Raşid Halife’nin katledilmesine şaşırmamalı. Bir rivayete göre, ilk Halife de zehirlenerek öldürülmüştür. İşte Arap iktidarları bu şekilde gaspla kuruldu ve günümüze kadar da böyle varlığını sürdürdü.” (s. 59)
Bu durumda şunu açıkça görmekteyiz: İslam toplumu ya da ümmeti, şûra toplayarak kendi yöneticilerini özgürce seçememiştir. Peygamberin cenazesi dahi kalkmadan halifelik kavgası başlamıştır. Müslümanlara kucak açan Medineliler (Ensar), halifelik seçiminde söz sahibi olamamış; Medine’den gelen Muhacirler (göçmenler) Kureyşliler tarafından dışlanmışlardır.
İslam ümmetinin yönetimi, Kureyş kabilesi tarafından gasp edilmiştir. Hani İslam adaletin, hakkın, hukukun ve liyakatin diniydi?
Ancak görüyoruz ki iş dünya işlerine, iktidar olmaya, iktidarı ele geçirmeye gelince tüm bunlar sözde kalmıştır.
Kesin olarak şunu diyebiliriz:
Ne Hz. Muhammed döneminde ne de dört halife döneminde yönetim ve yöneticiler vahiy yoluyla veya şura ile belirlenmemiştir. Tüm bu sözleşmeler, site devleti yapısı ve halifelerin atanması güce dayalıdır. Güçlü olan iktidarı almış veya gasp etmiştir.
Bu nedenle günümüzde bu tarihsel olgulara kutsiyet atfetmek doğru değildir. Zira yapılanlar siyasettir ve siyaset beşeri bir iştir. Doğal olarak, iktidarı ele geçirenler ayet ve hadisleri de kendi lehlerine yorumlamışlardır. Bu nedenle bugün 57 Müslüman ülkede İslam’ın yorumu farklıdır.
İslam bu yorumlardan arınmalıdır. Kur’an ve hadisler manevi yaşamın temelidir. Ancak bunlara yorum katarak siyasal ve toplumsal hayata zorla entegre etmek doğru değildir. Bu durum İslam toplumlarının bilimden ve normal günlük yaşamdan kopmasını getiriyor. Olağan günlük yaşamda çatışmalar yaratıyor, baskı, şiddet ve yasaklar günlük hayatın bir parçası oluyor. Bu normal değildir. İslamcı hareketlerin çıkmazı ve başarısızlığı da burada yatmaktadır.
Problemi dışarıda aramaya gerek yok; problem dışarıda değil görüldüğü gibi İslamın kurumsallaşmasındadır. İslamın yorumlanan ideolojik ve tarihsel yapısındadır.
Bu geleneği sürdürmek, İslam’a ihanet etmektir. Bu gelenekten —yani şeriat temelli yorum anlayışından— İslam’ın kurtulması gerekir. Akla ve toplum sosyolojisine uygun, medeni ve beşeri bir anayasa; bireyin manevi alanına saygı duyan laik ve demokratik sosyal hukuk devletleri inşa edilmelidir. Aksi takdirde İslam ülkelerinde teokratik, oligarşik, tekçi, yasakçı, sömürücü, zalim yönetim modeller devam edecek; mazlum Müslüman halkın ezikliği, acısı, sömürülmesi katlanarak devam edecektir.
Devam etmekte olan İsrail’in İran’ı çökertme savaşındaki, İran’ın ve tüm Müslüman ülkelerin içine düştüğü hazin, acınası durum da bunun açık kanıtıdır.
Görüldüğü gibi çare şeriatçı İslami yönetimlerde değil, demokratik hukuk devletinde; demokrasidedir.
Not: Bu konuyla ilgili daha kapsamlı bilgi edinmek için daha önce yazdığım;
1-HAYBER KALESİ CENGİ VE BİTMEYEN DİN SAVAŞLARI,
2-CARİYE VE HÜR KADININ ÇOCUKLARI,
Yazılarıma bakabilirsiniz.

DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİRX
Silahlı saldırı: Muhtarlar derneği başkanı öldü
Silahlı saldırı: Muhtarlar derneği başkanı öldü
Diyarbakır’daki eczane olayında yeni gelişme!
Diyarbakır’daki eczane olayında yeni gelişme!