Advert

Bir İstihbaratçının Kaleminden Mezopotamya’nın İşgali

Bir İstihbaratçının Kaleminden Mezopotamya’nın İşgali
Bu içerik 8584 kez okundu.

Müslüm Üzülmez

“deki dicle’ye ve fırat’a

beşikte uyuyana içirdim toprağın kanını” (M. Oğuz)

İlginç ve önemli bir kitaptan, Mezopotamya’da 1915-1920 Sivil Yönetimi kitabından bahsetmek istiyorum. Kitabın yayın tarihi biraz eski, 2004 yılında Yaba Yayınlar tarafından yayımlanmış. Kitabın ilginçliği bir istihbaratçının kaleme almış olmasından, önemi ise kapsadığı dönem ve mekândan, anlatılan konulardan ve yazarın renkli kişiliğinin yanında Ortadoğu’nun haritasını çizen çok önemli aktörlerden biri oluşundan ileri geliyor. Bu nedenle kitaptan önce yazarı tanımamız daha isabetli olur.

Sözünü ettiğim kitabı Gertrude L. Bell kaleme almıştır. Bir İngiliz yurttaşı olan Gertrude L. Bell (1868-1926), ayrıcalıklı bir ailenin kızıdır. Genç ve güzeldir. Zeki ve kurnazdır. Seçkin okullarda okumuş, on parmağında on marifet olan bir arkeologdur. Aynı zamanda tarihçi, araştırmacı, yazar ve istihbaratçıdır. (Bazen erkek kıyafetleri giyerek) İran, Mezopotamya, Arap çöllerini ve Anadolu’yu adım adım gezmiştir. Bu gezilerinde Diyarbekir, Arghana (Ergani) ve Harput’a kadar gelmiştir. 1909’da Ergani’de Meryem Ana Kilisesi’nde Ermeni papazıyla kahve bile içmiştir. Gittiği ve gezdiği yerlerde çokça fotoğraflar çekmiş, gezdiği yerlerin sosyal, kültürel, ekonomik ve tarihi özelliklerini günlüklerinde not etmiş ya da yazdığı mektuplarda anlatmıştır. 1911’de yazdığı Amurath to Amurath (Murat’tan Murat’a) adlı eserinde Zâkhô to Diyârbekr-Diyârbekr to Konia (Zaho’dan Diyarbakır’a- Diyarbakır’dan Konya’ya) gezi güzergâhında kaleme aldığı yazı ve çektiği fotoğraflar yer almaktadır.

Gertrude L. Bell, araştırma ve gezileri ile Arap kültürü ve kabilelerini çok yakından tanımış ve İngiliz Gizli Servisi Kahire Bürosu’nda uzun yıllar görev yapmıştır. Daha sonra, Bağdat’a üst düzey Komiser olarak atanmış ve Irak sınırının çizilmesinde aktif rol almıştır. Irak Kralı I. Faysal’ın danışmanlığını yapmış, Bağdat’ta Irak Müzesi’ni kurmuştur. 1926 yılında aniden ölmüş ve Bağdat’ta görkemli bir törenle gömülmüştür. Nasıl öldü, ölümden kimler sorumluydu, tarihin karanlıklarında unutturulmuştur. Ölümünden çok sonra, yaptığı araştırma ve gezilere ait bilgilerin bir kısmı kendi adına oluşturulan bir Arşivde toplanmıştır. Arşivde, yazılarını, mektuplarını ve çektiği fotoğrafları bulmak mümkündür. (İlgi duyanlar http://www.gerty.ncl.ac.uk web sitesine bakabilir.)

Gertrude L. Bell çok maharetlidir; 1916-1918 yılları arasında Arap Ayaklanması ile Sina ve Filistin Cephesi gibi savaşlarda Osmanlı İmparatorluğu hâkimiyetine karşı Arapları örgütleyen ve siyasi bir Pan-Arap birliği oluşturmaya çalışan ve modern Ortadoğu’nun mimarlarından biri olan (Arabistanlı) Thomas E. Lawrence’nin akıl hocası olduğunu bile söyleyenler vardır. Gezilerinde Arap aşiret şeyhlerine, liderlerine dürbün, fotoğraf makinesi veya çok güzel süslenmiş tabancalar vererek gönüllerini hoş etmesini ve kendine bağlamasını bilen kurnaz bir çöl kraliçesidir. Almanca baskısı yapılan bir kitabının ismi Ich war eine Tochter Arabiens’dir, yani: Ben Bir Arap Kızıydım. Arap kızı ve çöl kraliçesi hiç de içi boş benzetmeler değildir; çünkü yıllar sonra Çöl Kraliçesi adıyla Gertrude L. Bell’in hayatından belli kesitleri anlatan bir film çekilmiştir. Filmi 2015 yılında ABD’li yönetmen Werner Herzog çekmiş; Nicole Kidman, Robert Pattinson, James Franco gibi ünlü oyuncular filmde rol almıştır (arzu edenler Çöl Kraliçesi filmini internet ortamında izleyebilir). Tabi filmdeki Gertrude L. Bell ile gerçek Gertrude L. Bell arasında muazzam bir fark vardır; istihbarat elemanı olma gibi çok önemli bir özelliği gölgelenerek, kendi yalnızlığını çölün sessizliğinde gidermeye çalışan maceracı, aşkta bahtsız ve kederli, doğa ve çöl sever, Ömer Hayyam hayranı, Arapları seven sempatik bir tip var karşımızda. Ama filmin son sahnesindeki replik Mezopotamya işgali gerçeğini çok güzel anlatır. Çölde deve yarışı yapılmakta ve çadırda Peygamber soyundan gelen Hicaz Şerifi Hüseyin’in oğulları Abdullah ve Faysal kollarında şahinleri oturmuş yarışı izlemektedirler. Gertrude L. Bell de çadırda, yanlarındadır. Konuşma arasında, “Yakında kral olacaksınız” der ve izin isteyip çadırdan ayrılır. Abdullah Faysal’a döner, “Kral olacağımızı nerden biliyor” diye sorar. Faysal kardeşine: “Kralları kral yapan o,” diye yanıtlayarak gerçeği ifşa eder. (1921’de Faysal Irak’a, Abdullah Ürdün’e kral olarak atanmıştır.)

Gertrude L. Bell’i tanıtmaya noktayı koyup, şimdi biraz da kitabını anlatmaya çalışayım.

Mezopotamya’da 1915-1920 Sivil Yönetimi kitabı bir üst makama sunulan bir rapordur. Zamanlaması, içeriği ve yazarın o günkü resmi pozisyonu bakımından önemli bir belge niteliği taşımaktadır. Saha çalışmasına ve doğrudan yaptığı gözlemlere dayanmaktadır. 1921’de Kahire’de toplanan konferansın da en önemli referans kaynaklarından biri olmuştur. Kitabın girişinde yer alan 3 Aralık 1920 tarihli İngiliz Kraliyet hükümetine bağlı Hindistan Yönetim Bürosu’nun sunu yazısı eserin niteliğini çok iyi açıklamaktadır:

“Bu eser Mezopotamya’nın İngiliz işgalindeki dönemi ve İngiltere’nin Mezopotamya Mandası’nı kabul ettiği zamanı, yani izleyen yılında bir Arap hükümetinin kuruluşuna kadarki İngiliz sivil yönetimini anlatmaktadır.

Kraliyet hükümeti, bu güç zamana dair bir raporu, Vekil Sivil Komiser’den istemiştir. Sivil Komiser bu raporu hazırlama işini Bayan Gertrude L. Bell’e vermiştir.” (s.7)

Kısacası, Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın yanında savaşa katılan Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilgisinin ardından, petrolün güvenliği ve daha başka nedenlerle İngiltere Kraliyet ordusunun Mezopotamya’yı işgali ve bu işgalle birlikte atanmış Askeri Valilerin buyruğunda “Baş Siyasal Memur”lara bağlı aşiretlerin lider veya şeyhlerinden oluşturulan “Sivil Yönetim” resmi bir ağızdan anlatılmaktadır. Oluşturulan hiyerarşik Hindistan koloni modeli benzeri bu yönetim şöyle tanımlanır: “Kurulan düzen uygulamada feodal bir düzendi. Her lider kendi aşiret hükümetini doğru yönetmekten sorumluydu. Aşiret lideri kendini hükümet memuru gibi görüyor, her şeyi ise İngiliz subayları kontrol ediyordu.” (s.120)

Mezopotamya’nın işgali İngilizler için hayati bir sorundur, çünkü kendisine bağlı Hindistan’ın ve Körfez’deki petrol bölgelerinin güvenliği garantide olmalıdır. Zaten çok daha önceden diplomatik, politik, bilimsel, askeri ve istihbarat kurumlarıyla uzun zamandan beri bölgeyle ilgileniyordu. Birinci Dünya Savaşı ile bu fırsat çıkınca; İngiltere-Hindistan arasındaki ulaşımın güvenliği, Hindistan’ın Bolşevik tehdidinden/devriminden korunması, petrol alanları ve ticari çıkarlarının en az maliyetle güvenceye alınması, Mezopotamya’nın geniş topraklarından tahıl gereksiniminin karşılanması, bölgede bulunan kutsal mekânların güvenlik ve kontrolünü sağlamanın saygınlığından yararlanma, Kürtlerin yaşadığı topraklarından geçen Bağdat Demiryolu’nu ve İran ile Avrupa arasındaki ticari güzergâhın kontrol altına alınması gibi niyet ve gerekçelerle Mezopotamya işgalini gerçekleştirir.

Osmanlı yönetimi aşirete karşı aşiret, şeyhe karşı şeyh, ağaya karşı ağa çıkartarak, “böl ve yönet” yöntemimi uygulayıp Mezopotamya’da yıllarca hüküm sürdü. İngilizler ise oyun içinde oyun kurar: Aşiretlerin varlığını kabul ederek ama farklılıklarını da özenle koruyarak ya da daha fazla aşiretleştirerek ve biraz da pastadan sus payı vererek yönetimlerinin bir parçası olacak şekilde kontrol altına aldı ya da almaya çalıştı. Osmanlı ve İngiliz yönetimlerinin aşiretler üzerinde uyguladıkları bu yıkıcı politikalarının bir sonucu olarak Arap ve Kürt aşiretleri kendi doğal gelişimi içerisinde evrimleşip birleşerek bir Ulus olma özelliğini kazanamadı: “Her küçük lider, kendine çamurdan bir kule”(s.48) yaptı. Bunu fırsat bilerek, savaş sonrasında İngiliz ve Fransız karar vericileri Arapları çok sayıda devlete bölerek Arap Ulusal Birliğini parçaladı. Kürdistan’ı ise Kürtlere hiçbir statü tanımadan bölüp Türkiye, İran, Irak ve Suriye arasında pay ederek Kürt Ulusal Varlığı yok kabul edildi: Kürtlere ulus olarak çok ağır bir darbe vuruldu. (Gertrude L. Bell yukarıda anılan Almanca kitabında: “Ben oldukça fazla Kürdistan’a aşık oldum, ülkeye ve insanlarına” diye yazmaktadır (s.142). Demek ki Kürtleri yok kabul etme, Kürdistan aşkının İngiliz hali oluyor?)

Mezopotamya’da 1915-1920 Sivil Yönetimi kitabında “Kürt Sorunu” başlığı altında (s.115-145): Kürtleri temsil edecek siyasi birliklerinin/ liderlerinin olmayışı ve dağınıklarının yanında aşiretler arasındaki kıskançlık, çekememezlik ve düşmanlıklar; Kürtlerin yönetilmez ve kural tanımaz bir topluluk oluşu; Türkler, İngilizler ve başkaları tarafından kendi çıkarlarına yönelik Kürtleri bir araç olarak kullanma istemleri; Şeyh Mahmut Berzenci’nin Süleymaniye’de Kürt yönetimini oluşturma çalışmaları, İngilizlerle çatışmaları, başkaldırışı ve yenilgisi; Ermeni katliamının faturasının Kürtlere kesilmesi ve günah keçisi yapılarak Hıristiyan dünyasında Kürtlere karşı olumsuz bir havanın oluşmasına nasıl neden olduğu gibi birçok mevzu bir İngiliz istihbaratçısının bakış açısıyla anlatılmaktadır.

Gertrude L. Bell, “Kendini ifade etme imkânı bulduğu tüm platformlarda Irak’ta Musul’u da içine alan bir Arap devletinin kurulmasını savunmuştur. Kendisinden önce ve sonra Kürtleri analiz eden tüm oryantalistler gibi önce Kürtlerin misafirperverlik ve benzeri erdemlerini takdir etmiş, hemen ardından Kürt Meselesi’ni Kürtlerin bölgedeki Hıristiyan azınlıklarla kurdukları ilişkiler üzerinden okumuştur.” Bell, “Kürtlerin herhangi bir yönetim için özel bir sorun olduklarını ve öyle olmaya da devam

edeceklerini belirtir. O da diğer birçok meslektaşı gibi Kürt’ün en iyi anladığı dilin şiddet olduğunu düşünür. (…) Şeyh Mahmut’un başarısızlığının en önemli sebeplerinden birinin de Kürt liderleri arasındaki kişisel rekabet olduğunu tespit eden Bell’e göre, Kürtlerin en önemli eksikliği bir ‘Kürt Faysal’ın olmamasıydı.” (Nihat Karademir, İngiltere’nin Kürt Politikası [1918-1932], s. 559-560, 562.)

Kitap bir bütün olarak analitik düşünenler için öğretici. Yönetimin Örgütlenmesi/ Aşiretlerin Kontrol Altına Alınması ve Bağdat’ın Düşüşüne Kadar Şii Kentleri İle İlişkiler/ Bağdat Düştükten Sonra Arap ve Kürt Aşiretleri İle ve Kutsal Kentlerle İlişkilerimiz/ Musul’un Ele Geçirilmesi/ Adalet Yönetimi/ Eğitim Bölümünün Örgütü, Asker Toplama ve Bölümü, Bayındırlık İşleri, Demiryolları, Finans ve Kuruluş/ Ulusal Hareket gibi konu başlıklarına baktığımızda uygulanan politikaların derinliğini rahatlıkla görebiliriz.

Kanlı topraklarda doğru iz sürmek çok zordur. Doğru iz sürmek için Mezopotamya’da 1915-1920 Sivil Yönetimi kitabının; Kürtler, Türkler ve Araplar Kuzey-Doğu Irak’ta Siyaset, Seyahat ve İnceleme [1919-1925] (C. J. Edmonds, Avesta Yayınları) ve İngiltere’nin Kürt Politikası [1918-1932] (Nihat Karademir, Nûbihar Yayınları) kitaplarıyla karşılaştırmalı okunmasında fayda vardır.

Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİRX
Madde Bağımlıları Mücadele Derneği’nde silahlı kavga
Madde Bağımlıları Mücadele Derneği’nde silahlı kavga
Bizans ve Romalılara ait tarihi eser yakalandı
Bizans ve Romalılara ait tarihi eser yakalandı