Reklamı Geç
Advert
Advert

Hilar bir yerleşim yeri olarak neden seçildi?

Hilar bir yerleşim yeri olarak neden seçildi?
Bu içerik 257 kez okundu.

Bilim insanlarının, tarihçilerin, araştırmacıların, gazetecilerin ve meraklıların ilgisini çeken, Hilar mağaraları ve Çayönü Tepesi/ Qoté Berçém ile ünlü Hilar köyü neden bir yerleşim yeri olarak seçildi?
Bu sorunun yanıtı Müslüm Üzülmez’in Arkeoloji ve Sanat Yayınları tarafın 2009 yılında yayımlanan On Bin Yıllık Tarihin Tanığı HİLAR kitabında bulunmaktadır.
Tanınmış yazarlarımızdan Müslüm Üzülmez bu konuyu detaylı araştırıp kitabında nedenlerini bir bir sıralamıştır. İlgili kısmı olduğu gibi sunuyoruz:Hilar’ın Yerleşim Yeri Olarak Seçilmesinin Nedenleri?
Doğada bütün oluşumlar, göreceli olarak, ihtiyaç ve tepki sonucu, neden-sonuç ilişkisi içinde ortaya çıkar. İnsanların Hilar’ı ilk yerleşim yerlerinden biri olarak seçmesi de, doğal çevresinin uygun oluşu ve ihtiyaçlarına cevap vermesindendir.
Hilar’ın iklim, coğrafî özellik ve doğal çevre koşullarına bakıldığında, yerleşik bir düzene geçilmesi için çok uygun olduğu görülür. Bir dağın eteğinde ve havadar bir yerde bulunması, kenarından bir çayın geçmesi, güney ve güneybatısında meşelik ve kayalıkların olması, tarıma elverişli geniş topraklarla çevrili olması, hayvanlar için geniş otlakların olması bir yerleşim yeri olarak seçilmesinde etken olmuştur: Hilar’ın akarsu kenarında bulunması, ikliminin elverişli olması, kayaların mağaralı oluşu, ağaçlı ve toprağın tarıma elverişli olması, avlanma için gerekli olan yaban hayvanlarının bolluğu üretime ilk geçiş aşamasında insanlara besinlerini kolayca sağlama yönünde çok elverişli bir yaşam ortamı sunmuştur. Ayrıca kayaların ve mağaraların içinde gizlenilebilen, korunaklı oluşları da ayrı bir avantaj sağlamıştır.
İbn Haldun, Mukaddime adlı eserinde, yerleşim yerleri seçilirken, şehirler kurulurken dikkat edilecek hususları kısaca şöyle açıklar:
1) Şehir güvenli olmalıdır. Düşman veya rakip kavimlere karşı kolay savunulmalıdır. Bu nedenle dağların tepelerine kurulmalı ve etrafı surlarla çevrilmelidir.
2) Şehir havası iyi olmalıdır. Sıtma, veba, akciğer hastalıkları gibi çeşitli hastalıklara neden oldukları için bataklık, pis kokulu su kenarları, rutubetli yerlerden uzak durulmalıdır.
3) İçme ve kullanım su ihtiyacının teminini sağlayacak temiz su kaynaklarına yakın olmalıdır.
4) Hayvanlar için geniş otlak alanları olmalıdır.
5) Tarım ve bağ bahçe için ekilebilir topraklar olmalıdır.
6) Şehir kurarken, yapı malzemeleri ve yakıtın (odun vs...) kolay temin edilebileceği bir yer özelliğinde olmalıdır. Vs...
İlk yerleşim yerlerinin, ilk uygarlıkların dağ eteklerinde mi, ırmak kenarlarında mı oluştuğu konusunda düşünür ve bilim insanları farklı görüşlere sahipler:
Prof. V. Gordon Childe, Doğu’nun Prehistoryası adlı kitabının Türkçe baskısına yazdığı Önsöz’de: “Medeniyet -şehir hayatı, yazı, kanun, matematik- büyük nehir vadilerinde -Nil, Dicle, Fırat, İndus- doğmuştur ve yalnız buralarda doğabilirdi” diye yazmaktadır. Hikmet Kıvılcımlı da, aynı şekilde, Tarih Tezi’nde medeniyetler “doğrudan doğruya büyük ırmak boylarında doğmuşlardır” diye yazar.
M. İlin ve E. Segal, İnsan Nasıl İnsan Oldu’da, ilkel insanın yaşadığı yerler, genel olarak bir ırmağın su basmayan yüksek kıyısında bulunurdu: Irmak, insanın hem su ihtiyacını karşılar, hem de kıyılarında alet yapmak için gerekli malzemeyi, yani taşı sağlar diye yazmaktadırlar.


Ord. Prof. Dr. Benno Landsberger de, “Mezopotamya’da Medeniyetlerin Doğuşu” başlıklı yazısında uygarlığın dağ eteklerinden ortaya çıktığını ve oralardan yayıldığını öne sürmektedir: “... taş devrinden sonraki ilk büyük uygarlık atılımı uygarlığın nehir vadilerinde değil de, en önce dağ eteklerinde ortaya çıktığını kanıtlar. İşte bu uygarlık dağ eteklerinden nehir kenarlarına inmiştir.
”Berlin Frei Universität Ön Asya Arkeoloji Bölümü Başkanı ve Chicago Doğu Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hans J. Nissen, Ana Hatlarıyla Mezopotamya adlı kitabında, ilk yerleşimlerin “yüzeyi çok farklılaşmış yani her şeyden önce dağlar ve tepe oluşumları bulunan yörelerde rastlanması olasılığı daha büyüktür” diye yazmaktadır.
Torî ise, Kürt Kültür Tarihi adlı kitabında, tahıl yetiştirme, çanak-çömlekçilik, şehir iskânı, süs eşyalarının zenginliği gibi yeni taş devrinden sonraki ilk uygarlık atılımının nehir vadilerinde değil, dağ eteklerinde doğduğunu belirtir ve uygarlığın dağ eteklerinden nehir kenarlarına indiğini yazar.
Jared Diamond, insan topluluklarının yazgılarını konu alan Tüfek, Mikrop ve Çelik adlı araştırmasında, “Bereketli Hilal’de yiyecek üretimi ve köy hayatı düzlüklerdeki ırmak yataklarında değil dağlarda ve tepelerde” başladığını yazar.
Sonuç itibariyle ister V. Gordon Childe, Hikmet Kıvılcımlı ve M. İlin-E. Segal’in, ister Benno Landsberger, Hans J. Nissen, Jared Diamond, Torî’nin yazdıkları doğru olsun; Hilar, hem dağların eteğinde, kayaların arasında, hem de Boğaz Çayı gibi bir çaya çok yakın -su kenarında- insanların her türlü ihtiyacını karşılayabilecekleri bir yerdir. Bu durum, doğal çevre açısından ilk yerleşime çok uygun bir yer olma niteliği taşıdığını ve yer seçiminin hiç de tesadüfî olmadığını göstermektedir.
Göçebelik, kentli ve uygar yaşamın bir önceki devresidir. İnsanların yerleşik hayat öncesinde sürdürdükleri yaşam biçimidir. İnsanların göçebelikten kurtulup topluluklar halinde, birlikte yerleşik halde yaşamaya başlamasıyla köylerin, kentlerin imarına başlanmıştır. Birlikte yaşamak, toplumsal yaşamın zorunluluğundan kaynaklanmaktadır. İbn Haldun’a göre, yerleşik bir düzene geçilecek köy ve şehirleri kurmak için, öncelikle bazı toprakların ele geçirilmesi, elde tutulması, korunması ve sonra da egemenliğin pekiştirilmesi lâzımdır. Toprakların ele geçirilmesi, şehirlerin kurulması ve devletlerin ortaya çıkması; yenme ve korunmanın ancak koruyan birinin buyruğu ve komutasında, birbirini savaşa, kavgaya teşvik eden, kandıran ve başlarında bulunan liderleri için canlarını feda ederek savaşmaya hazır toplulukların, yakın akrabaların yardımlarıyla olmuştur.
Tarihte var olan yerleşim yerlerinin her biri, ilk yerleşenlerce veya işgal edenlerce toprağa akıl yoluyla uydurulmuş, bir biçim verilmiştir. Hilarlılar da güvenilir, doğa koşullarına ve dıştan gelecek tehlikelere karşı uygun, fazla masraf ve işgücü harcamadan, hazır var olan mağaraları, yerleşim için uygun hale getirmiştir diyebiliriz.
Hilar, şimdi sıradan bir köy olabilir, ama unutmayalım: Tarihte nice kentler, başkentler, devletler yok olmuş, haritadan silinmiştir. Hilar hiç değilse hem yerleşim yeri olarak ve hem de tarihî kalıntılarıyla varlığını bugüne dek sürdürebilmiştir.


Bugün mağaralar, kaya kabartmaları ve Qoté Berçém/Çayönü’nden çıkartılan kazı buluntuları olmasaydı, bizler Hilar’ın çok eski ve de çok önemli bir yerleşim yeri olduğunu bilemeyecektik; Çayönü de buluntularıyla uygarlık tarihine o muazzam katkısını sunamayacaktı.
Bizler, tarihin tanığı olan tarihî eser ve kalıntıları, kültürel varlıkları, bilgi ve belgeleri korumak ve gün yüzüne çıkartmakla görevliyiz. (Sayfa 22-25) Müslüm ÜZÜLMEZ

Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİRX
Diyarbakırlı vekilden ‘Kürtçe açılıma’ destek
Diyarbakırlı vekilden ‘Kürtçe açılıma’ destek
Perşembe Pazarı Sokağı Yenileniyor
Perşembe Pazarı Sokağı Yenileniyor