Advert
ZAMAN ZAMAN GURUR YAPAR MISINIZ?

ZAMAN ZAMAN GURUR YAPAR MISINIZ?

Bu içerik 6536 kez okundu.
Karşımızdaki insanın söylemi ya da eylemi bizim gurur yapmamıza neden olabiliyor mu? Alınmamıza kırılmamıza neden olabiliyor mu?
A) hiç yok B) az C) zaman zaman D) çoğu zaman
Eğer şıkkınız D ise ciddi anlamda problem var demektir ve depresyon gibi, kaygı bozukluğu gibi psikolojik problemler yaşama ihtimaliniz bu soruya hiç yok Ya da az diyen insanlara kıyasla en az 2 kat daha fazladır.
Bununla beraber çoğu zaman, kimi zaman diyorsanız yani C şıkkını işaretlemiş iseniz orda da yine problem var demektir.
Çünkü bu soruda C Ya da D şıkkını işaretlemiş olmanız bizim gururlu birisi olduğumuzu gösterir.
Eğer alınganlık, kırılganlık, kırılma, gücenme gibi duyguları sıkça yaşıyor isek hatta bu küsmelere dönüşüyorsa bu bizim gururlu birisi olduğumuzu gösteriyor. Tabiki kibirli anlamında değil.
Elbetteki kişilik onurumuzu korumaya çalışıcaz. Kişilik onurunu korumak son derece fıtri, beşeri, insanı bir tavır iken, gurur yapmak o itidal olarak tanımladığımız kişilik onurunu korumak konusundaki hassasiyete kıyasla ifrat (aşırı) olarak değerlendirebileceğimiz bir durumdur.
Hayatın içerisinde karşılaştığımız olayların, maruz kaldığımız muamelelerin bizim üzerimizde nasıl bir etki meydana getireceğini büyük ölçüde biz belirliyoruz. Çoğu zaman hayatta nelerle karşılaşacağımızı biz tayin edemiyoruz. Fakat bu zahiren baktığımız zaman bir acziyet bir edilgenlik bir dezavandaj gibi görünse de arka planda yaşadıklarımızın bizim üzerimizdeki etkisini asgari düzeye indirebilecek içsel ve çevresel kaynaklara sahip olmamız o dezavantajı telafi ediyor. O zorluğun yanındaki bir kolaylık.......
Fakat gelin görünki kişinin gurur yapıyor olması kırılgan, çabucak gücenen bir bir yapıya sahip oluyor olması o yaşam olaylarının etkisini azaltmaya yönelik içsel ve çevresel kaynakları yeterince kullanamamamıza neden oluyor ve normal şartlar altında bize 70 sene 80 sene yetecek olan o bardak kısa bir süre içinde yani 20 li yaşların sonu 30 lu yılların başında dolup taşıyor.
Derken bir bakıyor kişi depresyon, kaygı bozukluğu ve panik bozuluk vb. Bir sürü istenmeyen rahatsızlıklarla yüz yüze kalmış.
O açıdan bir yandan hayatımızı düzene koymak, ilişkilerimizi daha sağlıklı hale getirmek, hususundaki çabalarımızı devam ettirirken, varsa geçmişten gelen genetik yatkınlığımız olabilir. Biraz kırılgan, biraz duyarlı olabiliriz. Bunun yanında hatalı ana baba tutumları bizde böyle bir gururlu yapıya neden olmuş olabilir. Maruz kaldığımız muameleler, çevresel etkiler bunu besleyip büyütmüş olabilir. Eğer böyle bir şey varsa hayatı düzene koymayı, ilişkilerimizi düzene koymaya, çalışmanın yanı sıra kendimizde de bir değişim, düzeltme, rehabilitasyon yapmaya çalışmaktan fayda vardır.
Problem sadece kendimizde olmaya biliyor. Karşımızdaki insanlarda da aşırı bir duyarlılık, alınganlık olabiliyor. Olur olmaz şeyleri gurur yapabiliyor. Buda bir problemdir.
O zaman onunla olan ilişkilerinizde biraz daha dikkatli olmak durumundasınız. Onu biraz daha korumak, onu biraz daha kollamak durumundasınız. Aksi takdirde farkında olmadan onda kırılmalara, gücenmelere neden olabilirsiniz. Hani derler ya “ tavşan daha küsmüş dağın haberi olmamış” size kalsa normal kabul ettiğiniz, insanlarla ilişkilerinizde sorun oluşturmayacak tarzınız, tavrınız o insan açısından sıkıntıya yol açabilir.
Yaptığınız bir espriden, şakadan alınabilir. Ya da iletişim sürecindeki bir hatanızı aşırı derecede büyütebilir.
Buna sebep olan şey kişiselleştirmedir. Bizim dilimize de bir deyim olarak geçmiştir “üstüne alınma” dır tabiri caizse.
Ortaya bir söz söyleniyor ve kişi üzerine alınıyor. Üstüne alınma derken kişiselleştirme yani o zaafı, o kusuru ki hepimizde kusurlar, zaaflar olabilir. Mükemmel değiliz. Mükemmel olmak gibi de bir zorunluluğumuz yok. Evet mükemmel olma yı kendimize bir hedef olarak önümüze koyabilir ve bu hedefe ulaşma sürecinde bir çaba, bir yönelim içerisinde olabiliriz. Bu güzel bir şeydir. Bu ilerlemeyi beraberinde getirir. Durağanlığa mani olur.
Fakat hayatta mutlu ve başarılı olabilmek için fiddünya ahiretin ve fiddünya haseneten e ulaşmak için mükemmel olmak gibi bir zorunluluğumuz olmadığının altını çiziyorum.
itidal yani orta yol hayatta nasibimiz olan şeylere ulaşmamız açısından yeterlidir. Asli, fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarımızın karşılanması açısından yeterlidir.
Buna biz “ OPTiMiZASYON” diyoruz.
Kendimizi optimize etmek, hedeflerimizi optimize etmek hayatta mutlu ve başarı için yeterlidir.
Bu daha fazlasını elde etmek için çalışııp çabalamaya mani değildir. Çünkü asli ihtiyaçlarımız karşılanmıştır. Kişi daha fazlası için bakar emek,zaman ve kaynağa sahip olduğunu görürse ve o şeyin elde edilebilirliğine dair bir öngörüsü varsa ona yönelmesine de tabiki müsaade var.
Gelelim konumuza; işte bu insanlar kişiselleştirme yapıyorlar. Kendisine dokunulan, vurgulanan o zaafları kişilikle ilişkilendiriyorlar. Ve diyorlar ki “ bende bu zaaf varsa, bu benim zayıf birisi olduğumu gösterir”. “Ben de bu kusur varsa bu benim kusurlu birisi olduğumu gösterir”
“ Bende bu kötülük varsa bu benim kötü birisi olduğumu gösterir” inancına sahiptirler.
Dolayısıyla herhangi bir şekilde bu insanların zaaflarını dile getirmek, konuşmak o insanların bunları kişilikleriyle ilişkilendirerek sevilmedikleri, değer görmedikleri, kişiliklerinin değer görmedikleri şeklinde algılamalarına ve aşırı tepki göstermelerine neden olur. işte biz buna gurur diyoruz.
Bununla beraber gururlu insanların kişiliğini çevreleyen, koruyan çok kalın, geçirgen olmayan, fazlasıyla duyarlı kırmızı çizgileri vardır.
Kişilik sınırları diğer insanlarınkine kıyasla çok daha belirgindir. Ve bu insanlar sınırlarını çok daha ileri yerlere çekerler.
Halbuki biz diyoruz ki, kişiler arası ilişkilerde rahat edebilmek için kişiliğinizin sınırlarını mümkün olduğu kadar geriye çekmeye çalışın diyoruz. Çünkü sınırlar ne kadar büyük olursa, ne kadar ileriden çekilirse o sınırlara yönelik tacizler, müdahaleler fazla olacaktır. Bu da insanlarla ilişkilerde gereksiz yere sürtüşmelere, kişiliğimizi korumak adına gereksiz yere emek, zaman ve kaynak harcamamıza, dikkatimizi dağıtmamıza neden olacaktır.
Daha küçük olması bizim daha huzurlu, daha rahat olabilmemiz açısından faydalıdır. Fakat gururlu insanlar bu sınırları olabildiğince geniş tutarlar. Ve duyarlıdır bu sınırlar. Bu sınırların geçilmesini bırakın yaklaşılması bile bu insanların alarm zillerinin çalmasına, huzursuz olmalarına neden olur. Ve tepkisel davranmalarına neden olabilir.
Dolayısıyla bu tip insanlarla muhatapsak bu insanların sınırlarının nereden geçtiğini çok iyi gözlemlemeli. Vel mümkün olduğunca o sınırlara yaklaşmamaya çalışmalıyız.
Benim belli bir yerim var oradan giderim derseniz eğer gereksiz yere karşılaşmak, polemiklere girmek, sürtüşmelere girme ihtimaliniz yüksektir.
Karşımızdaki insanı olduğu gibi kabul etmek o insanların zaafları nelerse gerçekleri elverdiğince, kendi gerçeğimiz elverdiğince zaaflarına hürmet etmek, mümkün mertebe o zaaflara dokunmadan, dokundurmadan o insanla iletişimimizi yürütmenin çaresine bakmalıyız.
Ben gözümü kaparım dosdoğru yolumda giderim gibi bir yaklaşım ikili ilişkilerde çok sağlıklı, çok hoşgröülen bir yaklaşım değil.
Ki ben şahsen bu kişilerle ilişkimi asgari düzeye indiriyorum.
Diyelim ki bu gurur bizde varsa ne yapacağız?
Tabiki bu çözüm sınırlarımızı mümkün olduğu kadar geriye çekmek ve o kırmızı çizgileri kaldırmak.
Kişiselleştirmeyle ilgili biryargı vardır ya beynimizde kişilikle davranışın ve düşüncelerin bir bütün olduğu eğer kişilik, davranış ya da düşüncelerimizde bir zaafiyet varsa bu kişiliğin de zayıf olduğu anlamına geldiğine dair bir yargı vardı ya işte bu yargıyı değiştirmemiz gerekiyor. Bunun üzerinde birazcık düşünmemiz gerekiyor.
Bu öğrenilmiş bir şeydir. Bu mekanizmayı biz ya annemizden, ya babamızdan bunu gözlemleyerek öğrenmişizdir.
Dolayısıyla sizde gurur varsa, inciniyorsanız, kırılıyorsanız, bunun çocuklarınızda da görülme ihtimali yüksektir. Farkında olmadan onları da hayata karşı, hayatın etkilerine karşı kırılgan hale getiriyorsunuz demektir.
Bununla beraber aşırı derecede gururlu insanların çocukluklarına şöyle bir baktığımız zaman anne ve babaları onların kişilik sınırlarına Hiçbir şekilde hürmet etmemişler. Çevresindeki insanlar hiç hürmet etmemişler. Tabiri caizse o sınırlar yol geçen hanı olmuş. Bu da o insanların aşırı derecede duyarlılık göstermelerine neden olabiliyor.
Kişilik sınırlarına dikkat edilmiyor olması o çocukça tepkiselliğe neden olabiliyor.
Bazı durumlarda da bu anne ve babalar tamamen onursuzluğa neden oluyor. Hani yüzüne tükürsen yağmur sanan insanlar vardır ya onlar gibi olabilir.
Birisi terazinin bir kefesindeyse bu tip insanlarda terazinin öbür kefesindeler.
Burada da aynı durum vardır. Fakat burada bir tepkisellikle karşılanmamıştır. Tabiri caizse bu tavır içselleştirilmiştir. Çevresi çocuğun kişliğine Hiçbir şekilde saygı göstermiyor olmasına bağlı olarak çocukta kendisiyle olan ilişkisinde,kendi kişiliğiyle olan ilişkisinde saygısızca, fütursuzca bir yaklaşım sergiler. Kendi kişiliğine hürmet etmez. Başka insanların hürmetsizliğini de kaale almaz.
Her ikiside düzgün bir tavır değildir. Ne ifrat diyoruz - ne tefrit. Önemli olan güzel olan itidal.
Psikolog Fatih Reşit Civelekoğlu
DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİRX
Çermik'te kaybolan genç için aramalar devam ediyor
Çermik'te kaybolan genç için aramalar devam ediyor
Sigara içmek için çıktığı pencereden düşüp öldü
Sigara içmek için çıktığı pencereden düşüp öldü