Advert
ŞiKAYET EDiYORUM VURDUMDUYMAZLIKLARI

ŞiKAYET EDiYORUM VURDUMDUYMAZLIKLARI

Bu içerik 6013 kez okundu.
Bir mazluma yardım için çaldım kapıları, kalpleri içinde  yürekleri vardır ümidiyle.  Bir tarafa, gruba ya da ideolojiye ait olmadığım için açılmayan kapıları hiç dert etmedim sineme, yakınlarım makam, mevki sahibi olsa bile; çünkü Allah kafidir sevenine. Ezilenin tarafında olmak en doğru taraflıktır rahatlığı, zulme sessiz kalmama düsturu ile; hiç uzanmayacağım zilleri çaldım; elinden geleni yapmak, duyulan zulme göz yummamak mesleki sorumluluk değil insan olmanın şerefine nail olabilmenin tezahürü, gereği diye. Yardım edememek değildi inciten; (çünkü şer gibi görünendeki hayır; yardım yalnız En Merhametliden istenmeli bilincine erme şükrüyle, yardım edebilmek belki yeterlilik bulaştırır diye; netice ve niyet baş tacıydı) duyarsızlıktı, yangını seyre dalan su dolu(!) kaplardı. Yürüdüğü yolu Allah rızası, işini insana yardım olarak belirlemiş olan imkan sahiplerinin merhamet söz konusu olunca sağırlıydı. Mekke’den ve Mekkelilerin içinde bulunduğu karışık, sıkıntılı durumdan kaçmak, kurtulmak değil bu duruma bir çare aramak derdiyle çıkmıştı Hira’ya Resulullah.  O’nun gittiği yoldan gitmeye çalışan, yöntemini izlediğimizi iddia eden bizler acaba kimin izini sürüyorduk? Yoksa yolumuzu sorgulamayacak, hatta izimizden gelinmesini isteyecek kadar mı yeterliydik?
Kulaklarımızı kapıyoruz duymak istemediğimiz ahval-i seslere, gözlerimiz bağlı körebedeki ebe yerine ama yanaşamıyoruz bile ebeliğe. Gözü kapalı ebe bile görev peşinde, bizse ne hak, ne hakikat ne hukuk ne merhamet derdinde; dönüyoruz hep kendi   eksenimizde… Çekilmişiz kabuğumuza kaplumbağadan cesaretsizce, o geçerken tavşanı disiplin ve devamlılıktaki azmiyle biz yarışmaya da yürümeye de görmeye ve duymaya da kapalıyız kabuğumuz içinde. Kabuğundan kafasını çıkaranlara bakıyoruz şaşkınlıkla  Platonun gölgelerini ilk defa gören ürkek ve kamaşmış gözlerle. Bu kez kendimizle, kendiliğimizle kamaşıyor gözlerimiz. O kadar çok kalmışız ki kendilik kabuğumuz içinde; adım atanlar, atmaya çalışanlar “deli, ün meraklısı hatta suçlu” etiketine layık marka düşlerimizde. Oysa kırmaya bile gerek yok kabukları, kapı zaten aralı; uzanmak ve uzatmak yeterli başı. Hep dışını süslemekle meşgul, kendini eğlence merkezinde sanan insanlar; kafa uzatmayı  sadece baş çıkarmak, el uzatmayı Nasrettin Hoca fıkrasındaki almak için uzanan el sanmakta kamaşıp akılları. “Ver” denildiğinde el vermeyenler, “al” denildiğinde el uzatmakta yarışıyor hırs ve mal odaklı.  Alınan da değişti; artık kimse yardıma, insanlığa, merhamete, gagasında su taşıyan güvercinliğe talip değil; üne, makama, hırsa, kibre ya da rahatlığa, boş vermişliğe uzanıyor eller. Ağustos böceğini uyaran karıncalar suçlu şimdi, başı eğik başaklar boş(?) etiketli. Uzanan gönüller kırık, dik buğdaylar onura layık(?), sanılıyor ki gagalardaki sularsa “güvercin” unvanına aşık(?)…
Yanında gezip kendini uyarması için parayla adam tutarmış bazı Osmanlı padişahları, “Gururlanma padişahım, senden büyük Allah var” ikazı için. Kendini hesaba çekmiyor, ötesini boş veren; ilim erbabı, güç eyliyor kendini, azıcık başı yükselen. Meslek,konum sahipleri, “Emaneti ehline verin”(Nisa,58) ayetini enaniyet, kibir vasıtası sanıp kendini her işte en ehil sanıyor uyarı levhalarına rağmen ve ayetin devamındaki adaleti unutuyor işine gelmeyen. Kendini de ilmini de israf ediyor  eleştiriye ve gelişime kapalı  müstağni, oldum diyen ham kalmakta öteden beri.  
En çok bilmek kendini ve bilmediğini bilmekken, doğruya yönlendiren sözler hakaret sanılmakta ve kaplumbağalar başını artık sadece kendi için çıkarmakta. At gözlüğü takılı yüreklerimiz yalnız kendi derdiyle yanmakta; kitap yüklü merkepler yüküyle onurlanmakta. Oysa KABI DEĞERLi KILAN DOLULUĞU DEĞiL NE iLE DOLU OLDUĞU VE NE iÇiN KULLANILDIĞIDIR.Su içtiği kaynağı bile incitmekte, duyarsızlık ve kibir kuşananlar; incitmezken bıçağı ismail. Tek mükemmel Allah iken;  biz noksanlığımızı hatırlatan,  mükemmel olmamanın ikramlarını sunan sesleri kapatmaya çalışıyoruz gücümüzle. Haksızlık ediyoruz güce bile, bize ait değilken hem de. Ad ve Semud kavminin fikri tezahürleri yaşıyor içimizde. Yangınlar seyredeni yakıyor aslında, ateşi öteleseler de…
Çekilip kendi içlerimize, mazlumu zalimle yalnız ve yardımı öksüz bıraktık. Anlamın Sahibinden ve En Anlamlıdan uzaklaştıkça kendimizden de ıraklaştık; el değil yürek bile  uzatmadık; kendi-liği-mize düşkünlüğümüzle, düşkünlüğümüzle. Sığlaştıkça, sığıntılaştırdıklarımızla sığıntılaştık. ilgiden, alakadan yaratılmışlığımıza ters düşüp ilgiyi ve alakayı esirgedik; ama mazlumu değil kendimizi yetim eyledik…
Yese, ümitsizliğe kapılmamalıyız yine de  Allah Muktedir ise, “Bittim” demenin “Yettim”  yardımına çağrı olduğu şuuru ile. Hal, fikir, ruh, amel, niyet dağınıklığımızı yalnız şikayet etmeliyiz Rabbimize. Vurdumduymazlıklarımızı, göz ve gönül kapa(lılı)klarımızı Sana şikayet ediyorum Allah’ım . Bizi yardımı yalnız Senden dileyenlerden eyle, başkalarının merhametinden mustağni kıl; hacetlerimizi hayra çevir ve niyetlerimizi  ıslah eyle. Her şeye gücü yeten Muktedir varken ümitsizliğe düşmek ne haddimize!..
DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİRX
Ergani'de şimşek deprem etkisi yarattı!
Ergani'de şimşek deprem etkisi yarattı!
Otomobil ile minibüs çarpıştı; ölü ve yaralılar var
Otomobil ile minibüs çarpıştı; ölü ve yaralılar var