Advert
Kendimizin Taşrası

Kendimizin Taşrası

Bu içerik 6446 kez okundu.
insanın kendinden ötesi bir anlamda taşrasıdır. Gözümüzü hep oraya diktiğimiz, ilgimizi mütemadiyen kendimizden başkalarına yönelttiğimiz için biz bir bakıma hep o taşrada yaşıyoruz. Yakına değil, dolayısıyla yakîne hiç değil, hep uzaktakine bakıyoruz. Kendimizi, kendimizden gayrisiyle oyalıyoruz. Belki cana dokunacak olandan korkuyor, gama kedere duçar olmaktan çekiniyoruz. Belki yaşamak yükünün ağırlaşmasından, belki can taşımanın zorlaşmasından endişe ediyoruz. Velakin bu korku, bu endişe, kendimizi görmekten perdeliyor, kendi hayatımızı yaşamaktan uzaklaştırıyor bizi. Hazreti Mısrî fısıldamıyor mu oysa kulağımıza; derman ki derdin içinde, taşrada ne arıyorsak o da can içinde.
“Gönül ne dalmışsın şu bahr-i game/ Bu gam yakışır mı ibn-i âdeme/ Şâd olmak istersen şâd olam deme/ Bu dâr-ı mihnetde gülen olmadı” buyurmuş Osman Kemalî Baba, rahmet olsun. Dileyen Sedat Anar’ın tazecik ‘Osman Kemalî Baba Besteleri’ albümünden hazrete kulak vererek bu büyük ummana dalıp gidebilir.
Her imtihan bir amaç için yapılır. imtihanı geçerek o amaca ulaşırız, mezun olur, diploma alır, paye alırız. Amacı hesaba katmaz, imtihanın ne için olduğunu unutursak, imtihan manasızlaşır. Bugünün insanı tam da bunu yapıyor. Bir adı da ‘imtihan’ olan hayatında, ancak imtihanı geçenlerin ulaşabildiği kazançların hepsine burada peşinen sahip olmak istiyor. işin tabiatına ters de olsa, bu hevesin peşine düşüyor, beklentisine giriyor. Ekmediğini biçmek istiyor. Bu olmayınca da hem kendine, hem dünyaya karşı kahırla, öfkeyle doluyor. Hiçbir şeyi sevemiyor, hiçbir şeyle ünsiyet kuramıyor.
“Hayatta beklediklerimin hiç biri olmadı” diye hayıflandı biri. “Belki de beklemeyip olanı yaşamalıydın” dedi diğeri.
Üç günlük dünyadan beklentileri o kadar çoktu ki, gerçek olsalar bile küçücük hayatına hiçbiri sığmayacaktı.
“Alnıma kısa zamanda derin bir çizgi kazıldı. Bunun altına üstüne uzanmaya hazırlanan diğer çizgilerin ince belirtilerini de aynada görüyorum. Alın yazısının ne demek olduğunu şimdi anladım. Türlü acılar çekilir, insanın yüzünü çökertir, göz kenarlarını kırıştırır, burun kanatlarından çeneye doğru kara gölgeler uzatır. Fakat ancak mukadderat saatidir ki alınlara silinmez imzasını atar” diyor merhum Safiye Erol, ‘Ciğerdelen’de.
Bir de şunu düşünün, saçımızın beyazlama sırasında en sona kalan teli ne hisseder?
Telaşlı bir pazartesi “Bir işim çıktı, acaba yerime bakar mısın?” dedi gözümün önünde, şaşakalan bir salıya. Dünya nereye gidiyor gerçekten?
Olduğu yere çöktü ve “Yaşlandıkça her şeyin ağırlığı artıyor!” diye kendi kendine mırıldandı beyaz saçlı adam.
Durdu. Bir alt basamağa indi sonra. Ve üç adım yürüdü. Evet, bir paragrafın başı olmak gerçekten eğlenceli bir şeydi.
Altına o kadar çok dipnot düşülmüştü ki sayfa ağrıyan bir diş gibi apseli bir görüntü arzediyordu.
Noktayı cümlenin sonuna değil, usulca götürüp en başına koyan insanlar da var.
“Bayat bir hayat istemiyorsan” dedi meczup, “arada bir idrakini tazele!"
 
Gökhan Özcan
 
DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİRX
Madde Bağımlıları Mücadele Derneği’nde silahlı kavga
Madde Bağımlıları Mücadele Derneği’nde silahlı kavga
Bizans ve Romalılara ait tarihi eser yakalandı
Bizans ve Romalılara ait tarihi eser yakalandı