Advert
Korkağın Cesareti

Korkağın Cesareti

Bu içerik 6151 kez okundu.
Gerçekle aramızdaki bağ giderek zayıflıyor sanki. Öyle çok yalanla ve yalanla kurulan öyle çok oyunla, oyuncakla çevrelenmiş haldeyiz ki; yanlış istikamete doğru bir adım daha atarsak eğer, hayatımız, içinde hiç gerçek olmadan da sürdürülebilen bir şeye dönüşüverecekmiş gibi geliyor bana.
 
“Eskiden nasıl biri olduğumu hatırlayamıyorum artık!” dedi biri. “Ne yani, kendini yedeklemiyor musun?” dedi diğeri.
 
Yalan, çoğu zaman inandığımız, ikna olduğumuz bir şey değil artık; gerçeğin ne olduğunu hepimiz iyi kötü biliyoruz. Biz yalanlara kanmıyoruz, biz yalanlara ihtiyaç duyuyoruz. Bağımlı haldeyiz, sarhoşuz, bizi bir felakete doğru götürdüklerini bile bile yalanlara sımsıkı sarılıyoruz. Sırf bizi gerçeklerden uzakta tutsunlar diye onları yanımızda tutuyor, onlarsız bir hayatı göze alamıyoruz.
 
Medya neden gerçeklerden çok imajlarla ilgileniyor? Çünkü hiç kimse gününü gerçeklerle geçirmek istemiyor. Yani gerçeklerin hiç müşterisi yok! Arz, doğal olarak talebin çağırdığı yer neresiyse hep oraya gidiyor.
 
Psikiyatrı “Toplumda seni bu kadar hayal kırıklığına uğratan şey ne?” diye sorduğunda şöyle esaslı bir cevap veriyor Elliot, Mr. Robot'ta: “Bilemiyorum. Hepimiz çocukların sırtından milyarlar kazandığını bilmemize rağmen Steve Jobs'ın harika biri olduğuna inanmamız mı? Ya da belki tüm kahramanlarımızın sahte olduğunu hissetmemizdir. Dünyanın kendisi bile büyük bir aldatmaca. Birbirimizi fikir gibi maskelediğimiz saçmalıklarla doldurmaktan, sosyal medyada samimiyet taklidi yapmaktan başka ne yapıyoruz? Yoksa buna oy verdiğimiz için mi? Hileli seçimlerimizden değil mal, mülk, paramızdan bahsediyoruz. Yeni bir şey söylemiyorum. Bunu neden yaptığımızı biliyoruz. Açlık Oyunları romanının bizi mutlu ettiği için değil uyuşturulmuş olmak istiyoruz diye yapıyoruz. Çünkü bu gerçek bir acı, kendimizi kandırmayalım. Çünkü biz korkağız”
 
isimleri yerine 'nick'leri, resimleri yerine 'avatar'ları, sözleri yerine 'twit'leri, sokakları yerine 'ortam'ları, gülücükleri yerine 'smiley'leri, sembolleri yerine ikon'ları olan, hayata sırt çevirerek 'face'ini ekranlara dönen, birbirinin hayatına dokunabilmek için bile tuşlara dokunması gereken, dünyasını, duygularını, düşüncelerini sayılı karakterlere sığdırabilen, fazlasını aramayan, kendince takipçi kasan, paydaş olmadan paylaşan, yediğini, içtiğini, gezdiğini, nerede kimle takıldığını anında teşhir eden, izlenmek, beğenilmek, takip edilmek için adeta çırpınan, kendinde ne olup bittiğine dönüp bakmayan ama herkesin kendisine bakmasını isteyen, kendine sanal kişilikler, duygular, duyarlıklar kurgulayan, sonra anlaşılmaz şekilde bütün bunları yaşamak sanan bir koca kalabalık değil miyiz artık; nemize lazım gerçek bizim!
 
“Efsaneye göre, güzel su perisi Eko, Narkisos'a aşık olur ve onun söylediği her şeyi tekrarlar ama Narkisos onu reddedince gözden kaybolur. Narkisos kusursuz bir eş aramayı sürdürür, ta ki bir gün suda kendi yansımasını görene kadar. Narkisos kendi yansımasına aşık olur ve ölene dek gözlerini ondan ayırmaz.... Narkisos efsanesi, kendine hayranlık trajedisini tam olarak yansıtıyor, çünkü Narkisos, kendine duyduğu hayranlıkla donar kalır ve kendisi haricinde kimseyle bağlantı kuramaz”
 
Sürekli kendi ellerinle kendi gözlerini kapatmakla meşgulsen, elbet biri gelip cebinden yürütür hayatını, hayat böyle!
 
“Baktığın yeri görmekten ne çıkar a gafil” dedi meczup, “marifet aktığın yeri görebilmekte!”
(Özcan,G. )
DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİRX
Ehliyette yeni dönem: Testi geçemeyen trafiğe çıkamayacak
Ehliyette yeni dönem: Testi geçemeyen trafiğe çıkamayacak
Seçim bitti kavgası bitmedi: Diyarbakır’daki kavgada 4 kişi yaralandı
Seçim bitti kavgası bitmedi: Diyarbakır’daki kavgada 4 kişi yaralandı