Advert
Türkiye'de Deli Olmak

Türkiye'de Deli Olmak

Bu içerik 6272 kez okundu.
Bilim dünyasındaki psikoloji-psikiyatri alanındaki kategorizasyon sorunu ve test,  teşhis, tedavi alanındaki sorgulanamaz tespit ve uygulamalar nedeniyle pek çok "hasta"(?) ve çocuk mağdur ediliyor. 
Psikiyatrik teşhisler ile zeka testleri dahil psikolojik testlerin sorgulanan geçerliliği, bilimselliği sorunu kamuoyuna yansıtılmıyor.
Gerçekliğe bakışında farklılık olanların, farklı düşünenlerin "delilik" ile itham edilerek yaftalanması yeni değil. Tarihimizde insanın uçabileceğini iddia ederek deneyler yapan Hezarfen Ahmet Çelebi gibi kendi dönemlerinde yaftalanmış; adeta içinde yetiştikleri toplumdan bir adım önce düşündükleri, bir adım önde yaşadıkları ve bir adım önde hissettikleri için cezalandırılmış insanlar hep oldu. 
"Asıl 'deli' olan, ezdiklerine, sömürdüklerine uyumsuz diyen, onları şu veya bu şekilde tecrit eden egemen düzen değil mi?"  diyen Psikoloji Profesörü  Gündüz Vassaf 'ın  2013'te kaleme aldığı " Türkiye'de deli olmak" yazısına; onaylanmış standartlar, "bizim gibi  düşünmeyenler",  sistemler, ideolojiler, tecrit,temerküz ve farklı, uyumsuz olmak üzerine düşünerek göz  atmakta yarar var.
...
insan hakları en çok ihlal edilenler, çocuklar ve 'akıl hastası' denilen kişiler. Kışla benzeri binalara tıkılmalarının hukuki dayanağı, ayırt etme güçlerinin olmaması.
Psikiyatr, “Mektup yazmasın. Telefon etmesin” der. “Sağlığı için iyi değil.” Dış dünyayla ilişkisi kesilir. iletişim özgürlüğü elinden alınır. 
Akıl hastası sıfatını yiyenler, dünyaya farklı bakan, farklı duyan, farklı gören, farklı hisseden kişiler. Onlar, aramızda en duyarlı olanlar. 
Akıbetleri, tıbbın bilimsellik kisvesinde, ilaçla duyarsızlaştırılmaları. Hastanelerde tecrit edilmeleri. 
Ezilenlerin arasında en az akıl hastalarıyla ilgileniriz. Akıl hastası denen kişiye, bırakın ailesinin arka çıkmasını, çoğu zaman hastaneye mahkûm edilmesinin müsebbibidir. Üstelik, ondan utanır. Konu komşudan saklar. Irsidir, gelin, damat vermezler, okula almazlar, iş vermezler diye gizler. 
işçiler örgütlenir. Sendikaları, siyasi partileri vardır. Anarşistler, düzene karşı eylem birliğinde. Keza göçmenler. Toplumun gadrine uğrayan azınlıklar. Sığınabilecekleri dernekleri, medyada, kamuoyunda destekçileri vardır. 
Akıl hastalarının böyle durumu yok. Yapayalnızlar. 
insan hakları en çok ihlal edilen kesim, çocuklar ve ‘akıl hastası’ denilen kişiler. Kışla benzeri binalara tıkılmalarının hukuki dayanağı, ‘gerçek’ karşısında, ayırt etme güçlerinin olmaması. Psikiyatr, “Delisin” diyor, “Seni hastaneye atacağım”. “Deli değilim” diyorum. Polis gücüyle yatırılıyorum. itiraz edebilsem, başka bir psikiyatr da aynı şeyi söyleyecek. 
Tıp alanında psikiyatri meşruiyetini nerden alıyor? 
Toplumlara kültürel olarak ters gelen davranış ve kimlikler, psikiyatrinin denetiminde. Örneğin 1960’ların sonuna kadar eşcinselliğe psikiyatrlar hastalık olarak bakardı. Ne zaman ki eşcinseller örgütlendi ve meydan okudu, hastalık kategorisinden çıkarıldılar. Artık eşcinseller günümüzde kimi ülkelerde yönetimde, ordu komutasında. 
“Deli gömleğini kim giyer?” 
Soruya soruyla cevap vereyim: “Deli gömleğini kim giydirir?” 
Akıl hastalıkları denen hikâye, 19. yüzyılın sonlarından itibaren modern toplumla birlikte  şeytandan kurtulup sağlığın tekeline girince sınıfsal eşitsizlik ve ırkçılığın alanına girdi. Irkçılık o denli belirgin ki, nüfusları çoğalmasın diye, akıl hastası denenler hadım bile edildi. Avrupa ülkelerinde, Amerika’da, akıl hastanelerine yatırılanlar, ‘elektroşok’a tabi tutulanlar, ilaçla uyuşturulanlar kimdi? Yoksullar, zenciler, göçmenler... Psikiyatr muayenehanelerinde koltuklarda konuşma tedavisine gidenler? Zenginler... 
Buyurun ırkçılığın felsefesi, sosyal-Darwinizm. 
Almanya’da, Hitler döneminde; psikiyatrların, akıl hastalarının öldürülmesi kararlarında imzaları var. O dönemde 200.000 ‘akıl hastası’ katlediliyor. 
Tarih hep böyle değil. Eski Mısır’da, Çin’de, Osmanlı’da çok daha insancıl yaklaşımlar var. 
Kimi ülkelerde akıl hastaları örgütlenmeye başladı.  işte Meksika. Derneklerinin adı Colectivo Chuhcan. Akıl hastanelerinde zamanında yatmış olanlar, komiteler oluşturmuş. Ellerinde fotoğraf makineleri, ses kayıt cihazları, not defterleri; teker teker kurumları dolaşıyor, denetliyor; basına, parlamentoya rapor ediyorlar. Hastanedeyken, başlarından geçen (delidir diye kimseye inandıramadıkları) eziyeti, işkenceyi, cinsel tacizleri dile getiriyorlar. Radyodan yayın yapıyorlar. Hukuki yollara başvurmuşlar. Meksika Başkanı’nı konuyu araştırmaya zorlamışlar. Meclisten yeni bir yasa geçirtmişler. 
Türkiye’de, kim kime oy verecek tartışmalarımızda yoğunlaşırken, günlük hayatta karşılaşılan sorunları sıradanlaştırdık, konuşmaz olduk. Meksikalılar, devletten çektikleri açısından, Türkiye’den o kadar farklı değil. Lakin dünyaya örnek olabilecek bir şekilde seferber olmuşlar. 
Ancak 1960’lardan beri başta italya ve ABD’de olduğu gibi, yapılması gereken çağdaş temerküz kamplarını andıran akıl hastanelerinin kapatılması, yardıma ihtiyaç duyulan kişilerin toplum içinde farklı örgütlenme ve hizmet modelleriyle kalmalarının sağlanması. Çağdaş model bu. Uluslararası antlaşmalar da bunu öngörüyor. Dünya Sağlık Teşkilatı’nda en son mayıs ayında 194 ülkenin katılımıyla bu yönelişi kararlaştırdı. 
Türkiye’de?.. 
Temerküz kamplarına devam! Lafı bile edilmiyor.
DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİRX
Ehliyette yeni dönem: Testi geçemeyen trafiğe çıkamayacak
Ehliyette yeni dönem: Testi geçemeyen trafiğe çıkamayacak
Seçim bitti kavgası bitmedi: Diyarbakır’daki kavgada 4 kişi yaralandı
Seçim bitti kavgası bitmedi: Diyarbakır’daki kavgada 4 kişi yaralandı