Advert
Arar idim Allah'ı

Arar idim Allah'ı

Bu içerik 6570 kez okundu.
 
insan dediğin nedir ki bir arayış hikâyesinden başka?
Daha doğduğu an gözlerinden süzülen yaşla annesinin kokusunu aramakla başlıyor insanın serüveni; ölürken, aradığı şey yahut şeyleri neden bulamadığına dair bir cevabı ararcasına açık giden gözleriyle, yine bitmiyor.
Mütemadiyen arıyoruz; huzuru, rahatı, mutluluğu, başarıyı, parayı, daha bilmem neyi ve neleri... Aradığımız şeyler bizimle beraber büyüyor, renkten renge giriyor, adı sanı başkalaşıyor, onları aradığımız yerler değişiyor ama içimizdeki arayış hevesi yok mu, o hep çocuk kalıyor, arıyoruz. Annemizin sinesinde, babamızın ellerinde, sevgilinin omzunda, çocuklarımızın istikbalinde, koltukların heybetinde, cüzdanların cesametinde, sanal dünyanın oyununda, yalan dünyanın koynunda hep bir şeyler arıyoruz.
Canımız sıkılıyor birden, hiçbir şey bulamasak mütemâdiyen kelimesini unutuşumuzla yitirdiğimiz mânâyı -hem de aralıksız- arıyoruz. Ama ne yapsak aralıksız ifadesi karşılamıyor 'mütemâdiyen'i. Ara iki şeyin arasında olur biliyoruz zira. Sevgiliyle iki olmaya tahammülümüz yok ki bizim, biz mütemadiyen özlemekteyiz kendimizi.
Bulanların yine aradığı o sevgili lütfederse, aramakla bulunmayış sırrında ondan bir iz arıyoruz. Kendimizi ararken ona rast gelme umuduyla dışımızın en dışında arıyoruz, onu ararken kendimizi bulmak korkusuyla içimizin en içinde arıyoruz. O arayış bizi bir kez bulmuşsa biz kendimizi yitirene kadar O'nu arıyoruz.
Yola ilk çıkanlara neşe veren aramak, yolun neresi olduğunu henüz bilmediğim bir yerlerine varıp yoldan çıkanlarda bulmak korkusuna dönüyor.
“Bulamazsam” endişesinin ızdırabını, “ya bulursam” korkusunun hazzında kaybedenler bir şey buluyorlar mı bilmem ama kesin bir şey biliyorlar. Bunu kendimden biliyorum diyebilmeyi çok isterdim, kendimi biraz bilmeseydim eğer.
insan aradığı şey kadar değerlidir derler, doğrudur. Bir lokma ekmek peşindeyse ekmek kadardır ederi insanın, can konağını aramadaysa candır, demiş bulanlar. Bir dakika yahu! “Ekmeği arayan ekmek kadar değerli, can konağını arayan candır” mı dedim ben az önce? Bazı insan aradığı şey kadar değerli o zaman; bazısı aradığı şeyin ta kendisi.
Kendimi bulacak olursam, kulağına eğilip şöyle diyesim var: “Değeri aradığı şeyle tespit edilebilenlerden olmayı bırak, kendisi olmak istemediği şeyi aramayanlardan olsana a canım!” Ama o beni kendimden önce bulur ve aynı şeyi söyleyiverirse işte o an yandığımın resmidir.
Bulmak için aramak lazım diyorlar, aramak için de kaybettiğini bilmek. Ruhuna üflenen nefesi kendi içinde kaybettiğini bilmeyen, kendi dışında neyi arasa ne bulacak sanki? Bulsa ne olacak? Hem sadece kaybettiğini aramaz ki insan, bazen de bulunca fark eder onun hep aradığı şey olduğunu.
Her yitirişten bir arayış doğmuyor ama her bulmak arayana bir kaybından haber veriyorsa, O'nu bulanlar mı kendini kaybeder diyeceğiz, yoksa kendini kaybetmeyenler mi O'nu asla bulamaz?
Sorularla aradığımızı cevaplarda kaybettiğimizi bir anlayabilseydik, can evimizin camsız duvarlarına perde mi dikerdik öz canımızdan?
Haydi yitirdin a benim canım, yitiğini de fark ettin. Haydi aramaya da başladın diyelim, doğru yitiği yanlış yerde nasıl bulacaksın?
Bırak kendini aramayı, onu bulma hayâlini bırak. Hayâlden kanatlarla Kaf Dağı'nın ardına süzüldüğün rüyalardan uyan ki, ayağının altındaki toprağın yangınından binlerce Zümrüd-ü Anka doğsun. Ayağına pranga olan kanatlardan kurtul ki, ayakların ötelere birer kanat olsun. 'Kanat doğan kuşunu padişaha götürür ama kuzgunu mezarlığa' diyen güzeli hiç mi işitmedin? Bulmaya dudak olamıyorsun madem, hiç olmazsa aradığının sözüne kulak ol.
Tacın tahtın sorgucun içinde sevgili bulmak arzusundan vazgeç, gel seninle sarayların damında deve arayalım. Sadağımızdaki son oku çekelim, pazumuzdaki son tâkatle gerelim yayı, ava giderken av olalım gel seninle. Bir âhunun yaralı bakışları bize de haykırsın 'sen bunun için yaratılmadın' diyerek.
Ne için yaratıldığımızı arayalım sonra, bulduğumuz her cevapla bir kez daha yıkılalım kalbimizin üstüne. Gel bir çobanın abasına satalım bütün saltanatımızı. Üstümüzdeki aba dile gelsin sonra, 'Ne ki O zannedersin, o da O'na perdedir' diyerek. Söz tutalım biz de, ellerimizle aralayalım bütün perdeleri, bir de bakalım ki ellerimiz perde olmuş bize. Ellerimizden vazgeçmemiz gerektiğini fark edelim, fark edeni terk etmemiz gerektiğini idrak edelim, idrak eden varsa yokluk tamam değil deyip terk edeni de terk edelim, elimizde bir terk kalsın en son, bir de bakalım ki terkten bir perde yüklemişiz hiçliğimizin terkisine.
El amân..!
Eğer istersen hiç aralamayalım o pencereyi. Bırakalım sarayımızın damında devesini arasın arayanlar. Yumuşak yastığımıza başımızı koyup utanalım çatıdaki ayak tıkırtılarından. Bir başkasından duymak zorumuza gidiyor madem, başımızı biraz daha gömelim yastığımıza, hiç olmazsa kendimizin duyuşundan kendimizi utandırmayacak bir fısıltıyla nasihat edelim kendimize.
Sen değil misin 'alîm' olanın açlık ve meşakkatin içine sakladığı ilmi, tokluk ve rahatın koynunda arayan?
Sen değil misin 'muîz' olanın tâat ve ibadetin içine sakladığı izzeti, ümerâ kapılarında, makam ve mevkide arayan?
Sen değil misin 'ganî' olanın, kanaatin içine sarıp sarmaladığı zenginliği, mal yığıp biriktirmekte arayan?
Ve sen değil misin Allah'ın cennet için yarattığı rahatı bu dünyada arayan?
Ah be cancağızım, sen hiç sahip olmadığın şeyleri asla bulamayacağın yerlerde ararken, adam belki bulamayacağı bir yerde ama hiç olmazsa sahip olup yitirdiği bir şeyi arıyor.
Madem bir Ethem yangınıyla 'faydasız ve boşu boşuna bir şey yaratmamış olana' halîl olacak gönül yok sende, bari biraz sessiz uyu da, develer rahatsız olmasın!
DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİRX
Çermik'te kaybolan genç için aramalar devam ediyor
Çermik'te kaybolan genç için aramalar devam ediyor
Sigara içmek için çıktığı pencereden düşüp öldü
Sigara içmek için çıktığı pencereden düşüp öldü